10 Temmuz 2010 Cumartesi

Kadınlar üzerine ....

Benim takıldığım bir nokta var.

Bu 10 sene önce de böyleydi, 50 sene önce de, Türkiye'dede böyle, Dünya'dada böyle.

Her hangi bir zorlama olmadan, kendi özgür iradesi ile bir ilişkiyi başlatan kimdir? KADIN değilmidir?

Kadının evet demediği bir ilişkiyi yaşayabilen bir erkek var mı acaba?

Erkek için de aynı diye düşünebilirsiniz belki ama bence değil. Erkek kadın kadar seçici ve siz kadınların tabiri ile Duygusal değil (bu duygusallık için bir kaç şeyi birazdan diyeceğim), iyi de yine evli erkeklerle ilişkiyi kabul eden, diğer kadınları hiç önemsemeden, yuva bozmadığını, sevgiyi yaşadığını söyleyen yine kadınlar değil mi?

Bunun aksini söylemek mümkün mü? Benim şu son 6 yılda gördüklerim, duyduklarım ve yaşadıklarım, kadınların bu konuda açmaz içinde olduklarını göstermiyor açıkçası.

Erkek evli, yalan söylüyor, kadınla birlikte oluyor, daha sonra evli olduğunu söylediğinde (ama o zaman da mutsuz ve ayrılacak kardeş gibi yaşadığı falan çıkıyor ortaya nasıl oluyosa) ise kadın yine de terk etmiyor.

Şimdi içinizden yalan söyleyen erkeğin hiç mi suçu yoku sorduğunuzu tahmin ediyorum, var tabi ben onu savunmuyorum.

ANCAK siz bana bir kadının tanışıp bir süre birlikte olduğu adamın evli olup olmadığını anlamadığını mı savunacaksınız?

Bunu savunacak bir tane kadın arkadaşım var mı?

Normal zekada olan bir kadın acaba beraber olmayı kabul ettiği kişinin evli olup olmadığını ne kadar sürede anlayabilir? Anlar da anlamamak mı ister, anlamamazlıktan mı gelir? anlamak işine mi gelmez?

Sonuçta, ben 3 ay boyunca anlamadım diyen bir arkadaşım varsa (vardı da), çok duygusal demek ki diyeceğim, zaten öyle oluyor ve konuyla ilgili görüşlerinizi dile getirdiğinizde, bu yaptığının doğru olmadığını, bunu ona yapan erkeğin neden bir başka kadına yapmayacağını söylediğinizde siz aşktan anlamayan, duygusuz bir erkek oluyorsunuz, üç gün sonra adam bu hanım kızımızı terk edip başka bir ilişkiye başladığında ise bu yaşanan çok büyük bir aşktı ama bitti oluyor..vay be ne büyük aşk..yalanlar üstüne kurulu, hem de minimum 2 kadın (eş ve bu hanım kızımız), terk ediş var (minimum 1 kız), her şey var ama demek ki yaşanan acayip bir şey, bizlerin yaşayamadığı bir şey var ancak nedense bu yaşanan şey hiç bir restoranda veya sosyal bir ortamda, örneğin sinema, tiyatro, boğazda bir gezinti şeklinde değil bir otel odasında yaşanıyor veya uzakta kaçamak arkadaş evlerinde yaşanıyor ve her nasılsa ayrı ayrı girilip çıkılıyor bu ortamlardan ama büyük aşk...yok ben anlayamayacağım gerçekten bu aşkı, duygusallığı...hazır şu duygusallık olayına gelmişken.....


Bu DUYGUSALLIK kadının kendisine biçtiği ve sürekli dile getirerek kadına mahsus hale getirdiği bir kavram haline geldi artık.

Duygusallık bir SEVGİ değil, sevginin gösteriliş şekli de değil. Artık bir kadın bana siz bizim kadar duygusal değilsiniz deyince kızıyorum.

Duygusal bir filme giden iki çiftten erkeğin birisi sevgilisi veya eşi gibi ağlayabiliyorsa, diğeri ağlamıyorsa, şimdi biri duygulu,diğeri duygusuz mu oluyor?

Kadınların hepsi her konuda aynı duygusallığı mı yaşıyor? Dolayısıyla duygusallığı kadınların bu kadar kendi dünyalarına almalarını kabul edemiyorum, duygusallığın bir gösteri haline gelmesi maalesef kadın tarafından yapılan bir şey, erkek bir kadın kadar depresyon yaşamaz, yaşasa bile bunu atlatmaya çalışır ama çevrenize bakın, iş yaşamında, sosyal yaşantısında kaç tane erkek arkadaşınız var, anti-depresan ilaç kullanan.

Ben çevreme baktığım da depresyon yaşamamış kadın arkadaşımı parmakla sayıyorum.

Sonuçta gelmek istediğim nokta şurası, kadın güzel gözükmek zorunda değil, ancak bunu yine çevresindeki kadınlara bakarak karar versin. Bir iş toplantısına ben zeki kadınım, ne istediğimi bilir ve alırım diyerek, çok kötü bir kıyafet ve sıfır makyajla gidip o işi alabilen kaç tane kadın vardır acaba? Ya da, bir düğüne bunlar boş şeyler diyerek sallapati kıyafetlerle giden kaç tane kadın vardır?

Bunları şunun için söylüyorum, kadın bu kadar giyimi,makyajı, ve diğer her şeyi sadece erkek için yapmıyor, kendisi için yapıyor.

Bakımlı olmak bir suç değil ki? Evinde hafif makyajını yapıp, en azından gündelik kıyafeti dışında bir kıyafet giyen kadın, bunu erkeği istediği için yapmıyor bence. Kendisini bırakan, bunları önemsemeyen, kadın veya erkeğin durumları ortada.

Ben sadece kadın için demiyorum, erkeğin de ondan farkı yok tabi. Erkek ne kadar dikkat ediyor ki, kadın etsin. Bu tamamen kişilerin kendi dünyaları içinde çözülmesi gereken bir konu.

Ben erkeklerin sevdiği kadınların güzellik uğruna ameliyata girmelerine onay verdiklerini sanmıyorum. Bunu beynim kabul etmiyor. Yani ben sevgilimin göğüsleri küçük diye ille silikon yaptıralım diyen bir erkek olacağını en azından yüzde olarak büyük bir yüzde olacağını sanmıyorum.

Kadın bunu kendi eksikliği olarak kabul ediyor veya etmiyor halinden memnun, ancak bu tarz güzellik olaylarında, hele çalışan bir kadınsa sanıyorum erkeğinden daha çok, çalıştığı iş yerinde oluşturulan çevreye göre giriyor. Hele şimdi bir çok işyerinin büyük PLAZMA, GÖKDELEN tarzı yerlerde, olduğunu düşünürseniz, giyim, makyaj ne kadar önem taşıyor sanırım kabul edersiniz.

Kadınlar kadınları erkeklerden daha çok eleştiriyor. Giydiği, yediği, makyajı, vücudu ve sevgilisi. Konuşulmayan, eleştirilmeyen bir şey yok.

Dolayısıyla, kıymetini bilmediğiniz zaman kadın da olsanız, erkek de olsanız, yaşadığınızın ve yaşadığınız kişinin önemi yok.

Ben önce kendinizi seveceksiniz diyorum, kendisini seven, kendisine bakar, kollar, gözetir. Başkası için yaşadığını düşünenler de sevildiklerin de mutlu olurlar, sevilmelerinde eksiklik yaşadıklarındaysa depresyon yaşamaya aday olurlar, iniş ve çıkışları çok yoğun yaşarlar ve onlar beğendikçe var olurlar.

Ben kendinizi sevin ve kendinize nadide bir çiçek gibi bakın diyorum, başkası için değil, kendiniz için.

Sevgilerimle,
Haluk
15/1/2006