9 Temmuz 2010 Cuma

İş yaşamı üzerine bir paylaşım ...

Şubat 2006'da yazdığım bir yazıyı paylaşmak istedim. Bugün için değişen bir şey olmadığı gibi, özellikle aldığım CV'ler konusunda ve işsiz kalan arkadaş sayımdaki artış çok fazla. Yine CV'ler alıyorum ve elimden geldiği kadar dağıtmaya çalışıyorum ama 2005'ten çok daha zor bir dönemde olduğumuz aşikar.


Böyle olmakla birlikte o tarihte yazdığım umudu ben hala taşıyorum, tamam kriz var, iş yerleri kapanıyor, maaşlar alınamıyor ama siz iyiyseniz, kabiliyet ve becerilerinizden eminseniz ve işinizi iyi yaptığınıza inanıyorsanız, gerisi bir şekilde halloluyor, sorun sadece zaman ve biraz da şans.

Şimdi 2005'te yazdığım şirkette çalışmıyorum, 1.5 sene evvel oradan ayrıldım ve yabancı bir şirkete geçtim. Yani kriz ortamına girerken bir anlamda daha kariyerime uygun, daha keyifli bir şirkette görev yapıyorum.

İş arayan arkadaşlarıma belki minikte olsa bir faydası olabilir diye düşünerek bu yazımı sizler ile paylaşmak istedim.

Sevgilerimle,
Haluk
07.09.2009 12:20
------>
Bugün sizlere iş hayatıyla ilgili bir kaç şey yazmak istedim. Son zamanlarda arkadaşlarımdan CV'ler alıyorum. Çevrene gönderirmisin diye, ben de elimden gelebildiği kadar yaymaya çalışıyorum ve tanıdığım arkadaşlarıma gönderiyorum.

Ben 9 Aralık 2005 tarihinde EMEKLİ oldum, henüz işlemlerim devam etmekle birlikte, profesyonel iş yaşamım açısından bir şey değişmedi. Hala aynı işimde çalışmaya devam ediyorum. Bu kadar zaman içinde iş yaşamıma baktığım da kendimce başarılı bir iş yaşamı geçirdiğimi düşünüyorum. Askerlik öncesi ve sonrası benim için milad olmuş ve bir de Londra dönüşü kariyer hayatım çizilmiş.

25 senelik çalışma hayatımda sadece 2004 Ekim - 2005 Şubat döneminde işsiz kaldım. 1980 yılında Mutlu Akü'de başlayan iş yaşantım, 4 ay askerlik ve 1,5 sene Londra maceram dışında hep devam etti. SABA TV, AEG, Netaş, Biobak/Bayer gibi kurumsal şirketlerde görev yaptım. 1 Şubat 2005 tarihinden itibaren de SABEN şirketinde görev yapıyorum.

Burada ben nerelerde çalıştığımı anlatmayacağım, bu girişi yapmamda ki neden, iş aramanın ne olduğunu çok fazla hissetmedim, ayrıldığım iş yerlerinden hep bir teklif veya memnuniyetsizliğimle ayrıldım ve ertesi gün diğer iş yerinde başladım. Ta ki 2004 Ekim ayına kadar. Sonrasında yaşadığım o 4 ay herhalde hayatımın en zor anlarıydı. Zor anları derken mali açıdan değil, psikolojik olarak zorluğundan bahsetmek istiyorum.

Ne olduğunuzu, neleri yapabileceğinizi, kalitenizi biliyorsanız İŞ YAŞAMI her zaman size bir olanak sunacaktır. Sorun, ne kadar dayanabileceğiniz. Ben 2004 Ekim'inde hiç memnun olmadığım bir işten (farklı nedenler ile başladığım ancak başladığım andan itibaren hiç memnun olmadığım bir işti ve sadece 4 ay çalıştım)ayrılırken, CV'ime baktığımda kendime en fazla 15 gün süre biçtim. Öyle ya, güzel bir kariyer, kurumsal şirketlerde orta-üst düzey yöneticilik yapmışım, ingilizce biliyorum, oldukça yoğun yurt içi ve yurt dışı ziyaretlerim olmuş, yönetim derslerini, kişisel gelişim eğitimlerimi tamamlamışım, bir şirketin arzu edebileceği bir çok vasıfa sahibim. Yani ben öyle görüyorum kendimi. Dolayısıyla işten istifa ederken, kendimden çok emindim, 15 gün sonra yine bir kurumsal şirkette aynı vasıflara yakın bir iş bulmam kolaydı.

Gerçek hayat ise benim ne kadar yanıldığımı gösterdi. Önce güzel bir CV hazırladım, başladım göndermeye, gazetelere ve tanıdıklara. Bu arada sohbet ettiğim arkadaşlarıma da çok yakında diyordum, zaman geçmeye başladı, birinci hafta, ikinci hafta. Kendime sürekli pozitif terapi yapıyorum, tamam Haluk, sende senelerce işe eleman aldın, öyle CV'leri alıp hemen seçip adam almadın ki en az 15 gün sürdü, ancak bir ay dolduğun da yavaş yavaş paniklemeye başlamıştım. Neden beni iş görüşmelerine çağırmıyorlardı? Kendime belirlediğim kriterlerim vardı, ben olarak değil ama benim arzu ettiğim pozisyonlara teklif edilecek kriterler, araba gibi, sosyal haklar gibi, yurt dışı bağlantılı olması gibi. Bana göre ben bana bunları sunabilen şirketlerden seçim yapacaktım, ancak Ekim başı ayrılmış olmakla birlikte, Kasım sonu geldiğinde bırakın bir iş teklifini, hiç bir yerden gelin görüşelim talebi gelmedi.

Moralimi yüksek tutmakla birlikte, kendi kalitemi bildiğimi düşünüyordum, bu arada bir kaç arkadaşımdan geri dönüş yaşadım, geri dönüşlere sevinmem mi gerekiyordu, üzülmem mi anlayamamıştım. OVERQUALIFY kalıyormuşum. Yani beklenenin, yani arzu edilen pozisyondan ben daha kaliteli ve tecrübeliymişim. Eh tabi bir de yaş konusu gündeme gelince, iş olanakları kapanıyormuş.

Bunun ne kadar sinir bozucu olduğunu ancak yaşayan arkadaşlarım bilir. Yani siz tecrübelisiniz diye iş bulamıyorsunuz. Halbuki biliyorsunuz ki siz o tecrübeyle o şirkete belki onların beklediğinden fazlasını verebilirsiniz. Ama hangi şartla, tatmin olabilmeniz şartıyla.

Derken Aralık sonuna doğru, bir kaç iş görüşmesi teklifi geldi. Heyecanlandım, bana göre çok uzun bir süreydi işsiz kaldığım dönem, gittim, görüştüm ancak şartlar hiçte benim istediğim gibi değildi, sunulan olanaklar benim kabul edebileceğim değerlerden çok uzaktı. Kabul etmedim, kariyerimden, bu kadar zaman içinde geldiğim noktadan özveri gösteremedim, iş olsun diye işe girmedim. Beklemeyi tercih ettim. Kendime yeni tarih koymuştum, 15 Şubat'a kadar bu talebimde direnecektim, eğer olmazsa ondan sonrasında ne yapacağıma karar verecektim.

Uzatmayayım, Ocak sonunda şimdiki şirketimle görüşmeye başladım ve 1 Şubat'da başladım. Arzu ettiğim kariyer, pozisyon, sosyal hakların hemen hemen hepsine sahibim, hatta bazı noktalarda daha fazlasına ve ummadığım kadar mutluyum. Nazar değmesin, birinci günden bugüne her gün kendi işim gibi düşündüm, çalıştım ve takdir edildim.

Ne olduğunuzu biliyorsanız umudunuzu kaybetmeyin. Belki 1 gün belki 1 yıl sonra ama eninde sonunda inanın, o iş sizi buluyor. Ben iş yaşamının hayat da özel hayat'dan çok daha önemli olduğuna inanıyorum. İki gönül bir olursa samanlık seyran olur gibi atasözleri bugün bence değerini yitirmiş durumda, önce sizin hayat da dik durmanızı sağlayacak bir işiniz, bir geliriniz mutlaka olmalı. Bu mali olanak da yeterli değil, işinizden mutlu olmalısınız. İşinize her gün bela okuyarak gidiyorsanız, ben yaşamım da çok mutluyum derseniz ben inanamam. İş yaşamında mutsuz insanların, özel hayatlarında harika zaman geçirmeleri bence mümkün değildir. Bütün bir gün sinir, stres içinde olup, akşam iş çıkışında her şeyi bir kenara itip, evinize mutlu gitmeniz kolay bir şey değil. Halbuki işiniz de mutluysanız, yaptığınız işi keyif alarak yapıyorsanız, işinizde geçirdiğiniz zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsanız ve bu sizi hiç rahatsız etmiyorsa, özel yaşantınız bundan mutlaka pozitif etkilenecektir.

Kendinize sorun, 5 YTL alarak her gün küfrederek gittiğiniz bir iş mi olsa siz daha mutlu olursunuz, yoksa 3 YTL aldığınız ama kendi işiniz kadar sevdiğiniz bir iştemi mutlu olursunuz. Eğer zaten sizi bu kadar mutlu eden bir işiniz varsa ve siz başarıyla bu işte çalışıyorsanız, o size 3 YTL veren yönetim, eninde sonunda sizin değerinizi anlayarak sizin durumunuzu zaman içinde değiştirecektir.

Özetle, sevdiğiniz iş, sizin yaşamınıza pozitif enerji verecek en önemli etkendir. İşsiz kaldığınız zamanlar olabilir ama kalitenizden ödün vermeyin. Sadece size sunulan maddi olanakların sizi mutlu etmeye yetmeyeceğine inanın ve asla umudunuzu kaybetmeyin. Siz ne olduğunuzu biliyorsanız, eninde sonunda sizi bulacak şirketler mutlaka olacaktır. Sadece umudunuzu yitirmeden araştırmaya devam edin.

Sevgilerimle, 01/02/2006