31 Aralık 2011 Cumartesi

BARS ... Bölüm 9....1. Sezon Final









BARS Bölüm 9 - 1. Sezon Final


Jake son kez her şeyi kontrol etti, masa hazırdı, mumlar hazırdı, tütsü ve müzikte hazırdı, tek eksik vardı, o da Sibel.

Kapı çaldığında heyecanın arttığını hissetti. Kapıyı açtı, karşısında Sibel vardı. Elinde bir şarap şişesi vardı, uzun askılı beyaz bir elbise giymişti, elbisedeki en göze çarpan şey derin göğüs dekoltesiydi, saçlarını topuz yapmıştı ve hiç makyaj yapmamıştı.

-       Çok güzelsin Sibel ve her geçen gün daha da güzelleşiyorsun.
-       Teşekkür ederim Jake, ee kapıda mı durayım yoksa içeri buyur edecek misin?

Jake geri çekildi, Sibel içeri girdi ve Jake kapıyı kapadıktan sonra birbirlerine döndüler, sarıldılar, dudakları birbirini buldu ve uzun uzun öpüştüler. Sonra ayrıldılar.

Sibel salona girdiğinde gördüklerinden çok mutlu oldu, sevimli ama sade bir masa, özenle hazırlanmış mini mezeler, sadece mumların yarattığı loş bir ışık, arkada hafifçe çalan Norah Jones ve erotik tütsü.

Jake Sibel’in gördüklerinden mutlu ve keyifli olduğunu fark etti.

-       Beğendin mi?
-       Hem de çok, ne yiyeceğiz?
-       Amerikan usulü salata, Amerikan usulü biftek ve senin getirdiğin şarap, olur mu?
-       Olmaz mı? Yardım edeyim mi?
-       Hayır lütfen sen geç otur, ben şu şarabı açayım ve kadehini getireyim öncelikle.

Sibel sade döşenmiş evdeki sallanan koltuğa oturdu, Jake’de elindeki şarabı açmak için mutfağa geçti, açtıktan sonra Sibel’e bir kadeh şarap koydu ve uzattı.
Sibel şarabı alırken Jake’in elinden tuttu ve kendisine doğru eğdi, şarabından bir yudum aldı ve Jake’i dudaklarından öptü, öperken de bir kısım şarabı Jake’e ikram etti.

Jake öpücükten sonra gülümsedi.

-       Ben salata ve etleri getireyim, aç olduğunu söylemiştin değil mi?
-       Evet hadi getir.

Jake tekrar mutfağa girdi, hazırladıklarını masaya taşımaya başladı, Sibel gülümseyerek kendisini seyrederken şarabından yudumlamaya devam ediyordu.

Bu sırada Jake’in cep telefonu çaldı. Melodisinden arayanın Amerika’daki patronu olduğunu anlayan Jake’n canı sıkıldı, bu saatte gelen telefonların ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordu. Elindekileri masaya bıraktı ve yatak odasında duran cep telefonunu almaya gitti. Arayan Archie idi.

-       Merhaba Jake, uygunsuz bir zamanda aramadım umarım.

Jake bundan daha uygunsuz bir zaman olamaz diye düşündü ama bunu dile getiremedi.

-       Merhaba Archie, hayır uygunum. Ne oldu? Bu saatlerde pek aramazsın.
-       Evet Jake, Botsvana işindeki gelişmeleri merak ettim ve birde bu akşam için senden yapmanı istediğim bir şey var.

Bu akşam mı? Jake kurduğu bütün hayallerin ve gecenin devamının mahvolacağını anlamıştı.

-       Tabi Archie. Botsvana işi tamam Bars bu konuyu halletti, biletlerimiz tamam, otel ve diğer konularda da sorun yok.
-       Sevindim, Bars’ı ne kadar bilgilendirdin?
-       Yeteri kadar. Peki bu akşam için yapmam gereken nedir?
-       Sana bir numara vereceğim, o kişiyi arayacaksın ve bu akşam onunla oturup projenin üzerinden geçmenizi istiyorum, onun sana bir takım tavsiyeleri olacak, belki senin Botsvana’ya gitmeden önce yapmanı istediği şeyler olacak. Bu çok önemli Jake. Onunla mutlaka görüşmelisin, senden telefon bekliyor olacak.
-       Tamam Archie ararım da, bu adamın varlığından daha önce hiç bahsetmemşitin, kimdir bu? Proje hakkında ne kadar bilgisi var, bildiğim kadarıyla çok gizli diyordun.
-       Öncelikle Jake, buluşacağın kişi bir adam değil, bir kadın ve çok güçlü bir kadın. Buluşacağın kişi Botsvana Hükümetinin Başkanının kızı.

Jake bir an duyduklarına inanamadı, Botsvana Hükümetinin Başkanının kızı İstanbul’damıydı? Bundan kimsenin haberi yok muydu?

-       Başkanın kızı ile mi buluşacağım? Konu ile ilgisi ne?
-       Aslına bakarsan Jake, hepimiz Başkanın kızı için çalışıyoruz, bunu sen ve benden başkası bilmiyor ama müşterimiz kendisi, adı Symra. Telefonunu da not et ve hemen ara.

BARS ... Bölüm 8









BARS Bölüm 8


Yasemin banyodan çıktığında gardrobunu açtı, en seksi kıyafetlerinden seçmeye çalıştı, kısa bir elbise buldu, onu denedi, biraz bol gelmişti, demek kilo vermeye devam ediyordu, için için sevindi, bu elbise geçen giydiğinde vücuduna tam oturmuştu. Askılı hafif dekolte bir tshirt seçti, altına da minik bir şort. Şortu beğenmedi, kısa bir kot etek buldu, evet bu ikisi hem spor hem çok seksi olmuştu, sonra oturdu makyaj yapmaya başladı.

Makyajı bittiğinde aynada gördüğü kadından çok mutlu olmuştu. Birden bir süredir Berfin olayını hiç düşünmediğini fark etti. Kendini tamamen Aybars ile geçireceği geceye odaklamıştı, halbuki Aybars’ın geliş amacı tamamen bu konuyu konuşmaktı.
Salona geçti, minik salonu her zaman olduğu gibi derli topluydu, buzluğu kontrol etti, evet yeteri kadar buzu da vardı,  Aybars anımsadığı kadarıyla rakı severdi, rakıyı da kontrol etti, yeterliydi. Artık her şey hazırdı. Saate baktı, yarım saat sonra Aybars gelecekti.

Nasıl zaman geçireyim diye düşünürken televizyonu açtı, kanal kanal gezmeye başladı, hiç bir kanalda ilgilnç bir şey bulamadı, en son Power Türk kanalına getirdi ve bıraktı, sesi de açtı. O anda Power Tük’te Şebnem Ferah’In Sil Baştan şarkısı çalıyordu.
Evet diye düşündü, bu benim şarkım, kim bilir belki de bu akşam benim için Sil Baştan olacak bir gece olacak, belki Aybars ile tekrar bir macera ama bu sefer daha akıllıca.
Mantığıyla hareket edemediğinin farkındaydı. Aybars’ın durumunda aslında bir değişiklik yoktu, onu istemeyebilirdi, hala evliydi neticede, nasıl bunları göz ardı edebilirdi? Hem zaten Aybars sadece Berfin konusunu konuşmaya geliyordu.

Mantığıyla kalbi arasında bu savaş sürerken, kapı çaldı, kalbi küt küt atıyordu. Aybars’In geldiğine o kadar emindi ki, göz deliğinden bakmadı bile, en seksi pozlarından birisini takınarak kapıyı açtı.

Karşısında iki tane siyahlar giyinmiş adam duruyordu, ne oluyor, siz kimsiniz demeye vakit kalmadan, adamlardan bir tanesi elinde tuttuğu bezi burnuna yapıştırdı. Diğeri ise içeri girip kapıyı arkalarından kapadı. Yasemin’in en son hatırladığı anlamsız bir çift gözdü.

Aradan yarım saat geçtiğinde yavaş yavaş gözlerini araladı. Etrafını göremediğini fark etti, adamlar gözlerini bağlamışlardı, ondan sonra fark ettiği ise ağzının da kapalı olduğuydu. Kendine geldikçe hareket edemediğini de fark etti. Bir sandalyeye bağlanmış, ağzı bantlanmış ve gözleri kapatılmış durumdaydı.

Uyandığını gören adamlar Yasemin’e yaklaştılar.

-       Bağırman sana pek bir fayda sağlamaz, sadece bir kaç soruya cevap vermeni istiyoruz, sonra seni serbest bırakacağız, bizi görmedin bile, o yüzden sana zarar vermemiz söz konusu değil, ağzındaki bantı çıkartacağım, gözlerini açmayacağım, tamam mı?

Yasemin başını salladı. Bunun üzerine adam Yasemin’in ağzındaki bandı çıkardı. Yasemin oldukça korkmuştu, kimdi bu adamlar, ondan ne istiyorlardı, bu olayın Aybars ve Berfin ile ilgisi var mıydı? Beyni sürekli bu sorular ile meşgulken adam konuşmaya başladı.

-       Aybars’ın yanında gördüğün kadın kim, onu nereden tanıyorsun?
-       Berfin, benim müdürüm.
-       Sana bu fotoğrafı kim gönderdi?
-       Tanımıyorum, Ayhan diye biri, mailimde vardı.
-       Nerede bu mail, işte mi, buradaki mi?
-       Buradakinde.

Adam diğer adama işaret etti, diğer adam hemen diz üstü bilgisayarını açtı, şifre noktasına geldiğinde;

-       Şifresi ne?

Yasemin şifreyi söyledi, adam bir kaç tıklamayla maillere ulaştı, Ayhan’dan gelen maili buldu, bir hotmail adresiydi.

-       Kim bu Ayhan Yılmaz?
-       Tanımıyorum, daha önce söylemiştim tanımadığımı.
-       Bu konudan Berfin’e veya bir başkasına söz ettin mi? 
-       Siz kimsiniz, benden ne istiyorsunuz? Ben bu konuda hiç bir şey bilmiyorum, kimseye de bir şeyden bahsetmedim.
-       Cep telefonun nerede?
-       Yatak odasındadır herhalde, en son oraya koyduğumu anımsıyorum.

Diğer adam hemen yatak odasına gitti, cep telefonunu getirdi, Yasemin tuşların çıkardığı sesleri duyabiliyordu, herhalde aramalarını kontrol ediyorlardı.

Gözlerinin bağlı olması onu çok endişelendiriyordu.

-       Ben bir şey yapmadım, lütfen bana zarar vermeyin, Aybars nerede?Sizi Aybars mı gönderdi?

Sorduğu sorunun aslında yanlış bir soru olduğunu sorar sormaz fark etti, tabi ki Aybars göndermişti ve şimdi sanki daha çok şey biliyormuş gibi düşüneceklerdi. Adamların sessiz kalması iyice endişelenmesine yol açmıştı.

-       Ben bildiğim her şeyi söyledim, inanın başka bir şey bilmiyorum.
-       Size inanıyoruz Yasemin hanım, ama aldığımız emirler çok açık, arkada ipucu bırakamayız, bunun için üzgünüm.

Yasemin bir an şaka olduğunu düşündü, ne demek aldığımız emirler, öldürülmesini mi emretmişlerdi, neden, kim..

-       Ben hiç bir şey yapmadım, lütfen beni öldürmeyin, ne isterseniz yaparım, ama ben inanın bir şey yapmadım ve bilmiyorum, siz söylediniz, sizi görmedim bile, şu an kapıdan çıkıp gitseniz sizi tanımam bile, lütfen..

Adamların kendi aralarında konuşup konuşmadıklarından emin değildi, bir sessizlik olmuştu.

-       Ne istersek mi?
-       Evet

Kafasını salladı. Bu sırada bir takım sesler duydu ama ne anlama geldiğini anlayamadı. Bir kaç dakika sonra bir el gözlerini açarken, yavaş bir ses duydu.

-       Merak etmeyin, size daha fazla zarar veremezler, ben şimdi gözbağınızı açacağım, lütfen sakin olun, benim size zararım dokunmaz.

Yasemin kafasını salladı. Bir el gözbağını açtı, karşısında beyaz saçlı, mavi gözlü bir adam vardı ve gülümsüyordu.

-       Nasıl daha iyi misiniz?
-       Evet

Yasemin etrafına baktı, kapıda gördüğü iki adam yerde yatıyordu, etraflarındaki kan gölünden öldükleri anlaşılıyordu. Panik  halinde ellerini ağzına götürdü ama bağıramadı. Yaşlı adam tekrar konuşmaya başladı.

-       Bunu yapmak zorundaydım yoksa sizi öldüreceklerdi, lütfen sakin olun.

Yasemin şu son bir saattir yaşadıklarına inanamıyordu.

-       Ne oluyor, siz kimsiniz, bu adamlar kim, neden beni öldürmeye çalıştılar, siz nereden çıktınız?
-       Lütfen sakin ol, sana hepsini anlatacağım, tamam mı? Hadi sen git üstüne bir şeyler giy, ben de burada ne yapabileceğime bakayım.
-       Tamam.

Yasemin yatak odasına gitti, hemen üstündekileri çıkardı, bir eşofman buldu, onları giydi ve tekrar salona geldi.  Yaşlı adam, yerdeki adamları kenara çekmiş, etrafta oluşan kan gölünü temizliyordu. Yasemin’İ görünce gülümsedi.

-       Tamam, daha iyi gözüküyorsun, bana yardım eder misin?
-       Hayır, siz kimsiniz? Neden öldürdünüz bu adamları?
-       Onları öldürmeseydim, onlar sizi öldürecekti, bunun farkındasınız değil mi?

Yasemin istemeyerekte olsa gerçekleri görmeye başlamıştı, farkındaydı, onu asla sağ bırakmayacaklardı. Kafasını salladı.

-       Siz kimsiniz peki?
-       Ben mi? Ben Ayhan Yılmaz, size mail gönderen kişi ....

28 Aralık 2011 Çarşamba

BARS .... Bölüm 7






BARS Bölüm 7


Jake eve geldiğinde kendini hem yorgun, hem mutlu hissediyordu, Bars’ın olumlu yaklaşımı onu sevindirmişti, Bars’a zaten çok güveniyordu ve bu projede onunla birlikte olmak kendisini oldukça rahatlatmıştı.

Diz üstü bilgisayarını masaya kurdu, açılana kadar mutfağa geçip yiyecek bir şeyler baktı, aslında karnı çok aç değildi, iş yerinde Bars ile birlikte aldığı viski iştahını kapamıştı.

Bir önceki akşamdan kalan Pizza dilimini mikrodalgaya koydu, o ısınana kadar, gidip üstüne rahat bir şeyler giyindi, sonra mikrodalgada ısınan pizzasını aldı, yanına kola aldı ve bilgisayarının başına geçti.

Gelen mailleri kontrol etti, bir kaç tane iş ile ilgili önemsiz mail vardı, bir de Sibel’den gelen mail. Sibel’in adını görünce içi ısınıyordu. Merakla ne yazmış bakalım diye maili açtı.

Benim kaçak arkadaşım, nasılsın? Görüşemiyoruz, beni hiç özlemedin galiba, geçen akşamdan sonra ararsın diye bekledim ama aramadın. İşlerin yoğun tahmin edebiliyorum ama beni de çok ihmal etme, sana yaşatacak çok güzel fantezilerim var, henüz hepsini yaşamadın. Ne zaman istersen beni, arayabileceğini biliyorsun, tekrar görüşmeyi çok istiyorum, hadi vaktin olunca ara da görüşelim.

Maili bitirdikten sonra kendi kendine gülümsediğini fark etti. Evet , gerçekten Sibel’i unutması mümkün değildi. Türkiye’de bulunduğu bu dört yıl boyunca bir çok kadın girmişti hayatına, duygusal bağlantılarda iyi değildi, işi yüzünden ne zaman ne olacağını kestiremediğinden bu tarz ilişkilere girmeyi sevmiyordu. Bu yüzden de Türk kadınları ile problemler yaşıyordu.

Sibel ile geçen sene bir iş için gittiği Antalya’da tanışmışlardı.

Genelde iş sırasında eğlenceye pek vakit ayırmazdı, ancak bu gidişinde bir kaç gün fazla kalmış ve minik bir tatil yapmıştı. Bu tatilinde kaldığı otelde de Sibel ile tesadüfen barda tanışmışlardı. Sibel otuz yaşlarında, uzun boylu, kumral, kocaman kahverengi gözlere sahip bir kızdı, muhteşem vücut hatlarına sahipti. Sibel’de en çok dikkatini çeken insanı derinden etkileyen o kahverengi gözleri ve harika gülümsemesiydi. Bir de tabi herkesin dikkatini çeken dalga dalga beline kadar ulaşan uzun saçları.

Daha ilk dakikadan aralarında pozitif bir elektriklenmeyi ikisi de hissetmişlerdi, o sohbet sonra yemeğe, oradan bara ve en son da Jake’in yatak odasında sonlanmıştı. Her ikisi de bu olaya eğlence gözüyle bakmışlar ve gerçekten de çok eğlenmişlerdi. Ertesi günü de birlikte geçirmişlerdi, Antalya’da hiç bilmediği bir yere götürmüştü Sibel onu ve Jake gittiği yere hayran kalmıştı.

Antalya’nın Kemer ilçesinde bulunan Tahtalı Dağı’na İsviçre ve Türk ortaklığıyla kurulan teleferik inanılmazdı, bunu daha önce duymadığına şaşırmıştı. 2365 metre rakıma çıktığında görülen manzara ise nefes kesiciydi. Daha sonra orada okuduğu bilgilerde de Tahtalı Dağı teleferiğinin Avrupa’nın en uzun teleferiği olduğunu öğrenmişti. Zirve aslında dört buçuk kilometre kadar bir mesafeydi ve bu teleferikle on dakikda zirveye çıkabiliyordu. Tepeye çıktığında aşağıda gözüken masmavi denize Olympos dağı eşlik ediyordu. Özellikle kışın kayak yaparken denize karşı kaymanın keyfi herhalde bir başka yerde bu kadar güzel olamazdı.

Sibel ile tepeye çıktıktan sonra biraz yürüyüşe çıkmışlar, doğayı seyrederken de uygun bir yer bulup sevişmişlerdi. Bu kezki sevişmeleri geceden daha farklı olmuştu, daha tutkulu, daha sevecen bir sevişmeydi.

Sonra ayrılık zamanı gelmişti, Sibel’in kendi işi vardı, o da Jake gibi bir kaç günü değerlendirme amacıyla tatile gelmişti, her ikisi de İstanbul’da olunca birlikte dönmeye karar vermişler, uçak biletlerini ona göre tekrar düzenlemişlerdi. Birlikte İstanbul’a vardıklarında her ikisinin de arabası Havaalanı otoparkında beklediği için, uzun uzun öpüşerek ayrılmış ve birbirlerine tekrar görüşme sözü vermişlerdi.

O günden sonra dört beş kez daha çıkmışlar, eğlenmişler ve sevişmişlerdi. Sevgili değildiler ama sevgiliden öte farklı bir ilişkileri vardı. Sibel gibi birisini tanımamıştı, onu ne sıkıyor, ne boğuyordu. Sitemsiz, kaprissiz birlikteliklerinde şimdiye kadar bir saniye bile sıkılmamıştı.

Saatine baktı, hala geç sayılmazdı, Sibel’in maili attığı saate bakılırsa ki mail saat sekiz civarı yazılmıştı, bilgisayar başında ya işte veya evdeydi. Mail mi atayım, arayayım mı diye düşünürken, sesini duymayı arzu ettiğini fark etti. Cepten aradı.

-       Jake, Jake, Jake...
-       Sibel, Sibel, Sibel ..... Nasılsın, şimdi okudum attığın maili.
-       Gayet güzelim, hoşum, alımlıyım, tutkuluyum, seksiyim ..... devam edeyim mi?
-       Etme etme, ne olduğunu ben biliyorum, ne yapıyorsun?
-       Ne yapacağım, işte yakışıklı bir adam beni yemeğe ve eğlenmeye götürür, sonra benle sevişir mi acaba diye sağa sola mail atıyorum, bakayım sen geri dönen kaçıncı erkeksin.....

Jake kahkahayı patlattı.

-       Kaçıncı olmuşum?
-       Hımmmm, sen ilksin, o yüzden hala şansın var, ama biraz sonrası için garanti veremem.
-       Tamam, madem ben ilkim, ilk olma fırsatını kullanayım, Sibel Hanım?
-       Buyurun Jake Bey?
-       Acaba benimle bir yemek yer, sonra da sevişir misiniz?
-       Aaa, arada bir şey atladın, bar eğlencesi yok mu?
-       Bana kalsa yemeği de iptal ederdim ama sen açsındır, değil mi?
-       Hımmmm, umutsuz vaka durumundasın yani ..... o zaman şöyle yapalım, ben sana geleyim, evde birşeyler yapalım, içeriz, dans ederiz , sonra....
-       Sonra .....
-       Sonrası ben gelince görürsün.
-       Tamam Sibel, kaçta gelirsin? Ve bir şeylere ihtiyacın var mı?
-       Evet var ama o şey zaten sen de var, gerisini ben gelince hallederim. Eğer senin içinde uygunsa, bir saate sen de olurum.
-       Saat şu an dokuz, tamam on gibi bendesin yani..
-       Anlaştık Jake Bey, görüşürüz, hadi ben hazırlanayım.

Telefonu kapadıktan sonra tahrik olduğunu hissetti, bu arada bir mail daha geldi, baktı mail Bars’tan geliyordu. Tahmin ettiği gibi Bars Botsvana ile ilgili çalışmayı yapmıştı, kısaca detaylara göz attı, Bars herşeyi hazırlamıştı, mailin üzerine bir kaç ilave yaparak, Archie’ye gönderdi.

Bugün için iş konusu kapanmıştı, bilgisayarını kapadı, yatak odasına geçti, soyundu, bir duş almak için banyoya girdi. 

BARS .... Bölüm 6







BARS Bölüm 6


Bars eve geldiğinde saat sekizi gösteriyordu, Berfin henüz gelmediği gibi, tüm aramalarında telefon çalıyor fakat açılmıyordu. Berfin’i çok merak etmeye başlamıştı. Ne olduğunu anlayamıyordu, evet bir çok problemleri vardı ama Berfin bu kadar sorumsuzca hiç davranmamıştı.

Buzdolabına baktı, yiyecek pek bir şey yoktu, Jake ile birlikte aldığı bir kadeh Jack Daniels iyi gelmişti, hemen bir kadeh daha hazırladı kendisine, bir taraftan aklı Berfin’deydi, diğer taraftan da yeni üstlendiği görevi düşünmeye başlamıştı. Oldukça ilginç bir çalışma olacaktı. Anlaşılan TRISTAR dışarıdan  gözüktüğü gibi sadece bir yazılım firması değildi, daha öncede bazı projelerde benzer duygulara kapılmıştı.
Bu sırada cep telefonu çaldı, baktı bilmediği bir numara arıyordu.

-       Alo.
-       Merhaba Bars.

Berfin arıyordu, hem şaşırdı, hem sevindi.

-       Nerelerdesin Berfin, bugün öğlenden beri sana ulaşmaya çalışıyorum, çok merak ettirdin beni.
-       Biliyorum Bars, afedersin, sana her şeyi anlatacağım ama ben bir kaç gün yokum, sana bunu haber vermek istedim.

Bars ne diyeceğini şaşırdı, bu Berfin’in tarzı değildi, şimdiye kadar bir çok kez gece geç saatlere kadar çalışmış, ama sonra hep eve gelmişti.

-       Ne demek ben bir kaç gün yokum Berfin? Neredesin? Neden gelip anlatmıyorsun, neler oluyor, başın dertte mi, bilmediğim bir şeyler oluyor
-    Sorularının hepsinin yanıtını bir kaç gün sonra vereceğim, lütfen beni şu bir kaç gün için affet, söz veriyorum, neler olduğunu sana detaylı olarak anlatacağım.
-       Berfin, belki bir kaç gün sonra bir seyahatim olacak, görüşemeyebiliriz, sen gelemiyorsan söyle yerini ben hemen geleyim, seni çok merak ettim sevgilim.

Berfin gülümseyerek;

-       Sevgilim mi !!! Bana en son ne zaman Sevgilim dediğini anımsayamıyorum bile Bars, özlemişim.

Bars kendisini çok kötü hissetti, evet haklıydı, son zamanlarda ağzından bu tarz kelimeler dökülmüyordu, içinden gelmiyordu ama şimdi Berfin’i gerçekten çok merak etmişti ve onu ne kadar özlediğini fark etmişti.

-       Çok haklısın Sevgilim, bu iş ve yaşam telaşesi bizi ne hale getirdi böyle. Seni çok merak ettim Berfin, ya gel ya ben sana geleyim, lütfen. Hem bu numara da ne? Senin cep telefonuna ne oldu? Sana artık bu numaradan mı ulaşacağım?
-       Hepsinin yanıtını bir kaç gün içinde vereceğim, sen beni arayamazsın, ben seni arayacağım sevgilim, seni sevdiğimi unutma, eğer seyahete gidersen Yasemin’e bilgi verebilir misin? Ben ondan gerekli bilgileri alırım.

Bars bu gizemi anlayamadı ama Berfin’i iyi tanıyordu, ısrar etmesi anlamsız olacaktı.

-       En azından nerede olduğunu söylesen, merak etmezdim bu kadar?
-       Yakında sevgilim, yakında hepsini öğreneceksin, seni seviyorum, kendine iyi bak.

Telefon kapandı. Bars öylece kaldı, ne yapması gerektiğine karar veremedi, arayan numarayı tekrar kontrol etti, kontörlü bir hattı, muhtemelen şimdi arasa yanıt almayacaktı. Denemeye karar verdi, beklediği gibi, konuşma yapıldıktan sonra numara tamamen devre dışı kalmıştı.

Yaptıkları konuşmayı tekrar yaşamaya çalıştı, Berfin’in sesi iyi geliyordu, ama kendisi ile paylaşamayacağı bu kadar özel ve ortadan kaybolacak ne olabilirdi. Aklı hala Berfin’de olmakla birlikte, biraz daha rahatladığını hissetti, En azından uzun bir zaman sonra birbirlerine sevgi sözleri etmişler, sevdiklerini söylemişlerdi.

İkinci kadehi de devirdikten sonra diz üstü bilgisayarını masaya yerleştirdi, biraz Botsvana’yı araştırmak istiyordu. Nasıl bir yerdi? Jake bir kaç gün içinde seyahat edeceklerini söylemişti.

Bilgisayarını çalıştırırken bir kadeh daha Jack Daniels aldı, viskinin içini ısıttığını fark etti, Berfin’den de haber alması iyi gelmişti. Botsvana hakkında bilgi toplamaya başladı.
Botsvana’nın  Türkiye’de Elçiliği yoktu ve Türkiye’ye vize uyguluyorlardı, o yüzden de Vize işlemlerini Botsvana’ya yakın bir yerden halletmeleri gerekiyordu, en yakın yerde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ki büyük elçilik gözüküyordu. Demek ki önce Güney Afrika Cumhuriyeti’ne uçacaklar, Cape Town’daki Botsvana elçiliğinden vize alcaklardı.

Botsvana’ya gidebilmek için önce Cape Town’a gitmeleri gerektiğinden internetteki aramasını Cape Town olarak değiştirdi. Cape Town için vize gerekmemesine sevinmişti. Cape Town’a THY uçuşu vardı, oradan da Botsvana havayolları ile Botsvana’nın başkenti Gaborone’a uçacaklardı. İstanbul Cape Town yaklaşık 11 saat sürüyordu, sonrası da yaklaşık 2 saat. 

Uçak yolculuğu biraz uzun gibi gözüküyordu ama en azından bir değişiklik ile Gaborone’a varma şansları olacaktı.

Uçuşu hallettikten sonra, sıra Gaborone ve Botsvana hakkında bilgi toplamaya gelmişti. Google’a Gaborone Turizm yazdı. Her zaman olduğu gibi hemen önüne vikipedi sayfası gelmişti.

İlginç bilgiler vardı, Gaborone, dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden birisiydi. Phakalene semtinde beş yıldılzlı oteller, restoranlar ve gece kulüpleri vardı ama önemli bir uyarı da vardı, şehrin ve ülkenin en büyük sorunu AIDS’ti, tahminen ülkenin %40’nın AIDS hastası olduğu yazıyordu. Aklına hemen Jake’in dediği geldi, sanırım bu bilgileri verdikten sonra Jake’in gece kulubü hayalleri biraz suya düşecekti.

Burada yine elmas mdenciliğinin önemi ve Dış ülkelerin yapmış oldukları yatırımlardan bahsediliyordu. Özellikle başkentte bir çok yeni ve modern bina inşa edilmiş ve bu binalarda ağırlıklı olarak cam ve çelik kullanılmıştı, zaten bir kaç tane fotoğraf koymuşlardı ki oldukça modern bir şehir görünümünde olduğu bu fotoğraflardan kolaylıkla anlaşılabiliyordu.

Araştırmaya devam etti ve sonunda aradığı siteyi buldu, http://www.go2africa.com/botswana sitesinde aradığı tüm bilgiler mevcuttu, otelinden kampına, eğlencesinden yemeğine kadar. Siteyi ve gerekli bilgileri bir mailin içine yazmaya başladı. Maili bitirdiğinde artık elinde Botsvana ile ilgili bütün bilgiler Jake’e gönderilecek şekilde hazırdı, hazırladığı bilgileri hemen gönderdi.

Botsvana ile ilgili çalışmalar bitmişti, kalktı, karnı aç gibiydi, bir şeyler ısmarlamak istedi, daha sonra fikir değiştirdi, üstünü değiştirdikten sonra dışarıya çıkma kararı verdi, Ortaköy’mü Bebek’mi tercihini yapmaya çalışırken, telefonu çaldı.

Arayan arkadaşı Ceren’di.

-       Kaçak ne haber nasılsın?
-       Merhaba Ceren, kaçak değilim de biliyorsun çok çalışıyoruz.
-       Bilirim bilirim, akşam canım sıkıldı da, yapacak bir şeyiniz yoksa al Berfin’i gel, dışarı çıkalım, kafa çekelim.
-       Berfin yok ve ben de tam dışarı çıkmayı planlıyordum, Berfin’siz kabul edersen ben seni çıkartayım.
-       Delisin, hazır o tatlı karın yokken seni baştan çıkartma şansım var demekki, hayatta bu fırsatı kaçırmam. Nereye gidelim?
-       Ben ya Bebek, ya Ortaköy dedim ama sen ne dersin?
-       Ortaköy bana uyar, Bebek ters, biliyosun ben Beşiktaş’tan geleceğim.
-       Peki, kaç gibi alayım seni?
-       Ben gelirim taksiyle, sen de taksiyle gelmeyecek misin zaten.
-       Evet taksiyle geleceğim. Tamam, kaç diyelim.
-       Saat sekizi geçiyor, dokuz da diyelim mi?
-       Ok, nerede buluşalım.
-       Bekri’nin karşısında salaş bir meyhane tarzı bir yer var biliyormusun, Sanatçılar Evi mi veya onun gibi bir şey,  biz geçen oraya gittik, oldukça keyifliydi. Oraya gidelim mi?
-       Uyar, biliyorum orayı, tamam o zaman, saat dokuzda görüşürüz.
-       Tamam yakışıklı, vay be bugün benim şanslı günüm herhalde, seni bekarken yakalıyorum, ne dilek dilesem acaba?
-       Dalga geçme Ceren, hadi görüşürüz.
-       Tamam Bars kızma ya, yemem seni merak etme, öptüm, görüşürüz, geç kalma ve bir başkasını arama ve gelen davetleri red et, bugün benimsin.

Ceren bir kahkaha atıp telefonu kapadı. 

Bars kendi kendine gülümsedi. Deli kız diye düşündü. Önemli bir projede, Ceren’in çalıştığı şirket ile işbirliği yapmışlardı. Ceren İzmir Ege Üniversitesi İşletme Mühendisliğinden mezundu ve 30 yaşlarında oldukça bakımlı ve hoş bir kızdı. Projenin kendi şirketi tarafını tamamen Ceren yönetmiş ve bir çok sorunu birlikte aşmışlardı. Bazen günlerce birlikte geç saatlere kadar çalışmışlardı ama aralarında bir şey geçmemişti. 

Ceren ile arkadaşlıkları proje tamamlandıktan sonra da devam etmiş, Berfin ile de tanışmışlar ve arkadaş olmuşlardı. Genelde birlikte çıkarlardı, bu süre boyunca bir keç kez Ceren’in sevgili adayları ile tanışmışlardı ama hiç birisini bir kezden fazla görmemişlerdi, aradığını bulamayan sınıfındaydı Ceren ve bunu da sorun etmiyordu. Bu uzun zaman sonra birlikte yalnız çıkacakları bir gece olacaktı.

Kendisini birden daha iyi hissetmeye başladı, bunda almış olduğu üç kadeh viskinin de etkisi vardı ama daha çok Berfin’den aldığı haber, Botsvana işini halletmesi ve tabi akşama Ceren ile birlikte yiyeceği yemeğin de etkisi vardı. Evet, akşam güzel geçecekti ....

27 Aralık 2011 Salı

BARS .... Bölüm 5






BARS Bölüm 5


Yasemin hala kendine gelememişti. Yıllar sonra Aybars’ı görmek, hem de Berfin ile birlikte görmek herhalde hayatında tahmin edeceği son şeydi.

Şirketten çıktıktan sonra direk eve gelmişti. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu. Berfin ile konuşmalımıydı yoksa Aybars’ı mı aramalıydı. Ne olup bittiği hakkında hiç bir fikri olmaması kendisini çok rahatsız etmişti.

Aybars’ın telefonu hala duruyor mu diye merak etti, hemen cep telefonuna baktı, evet duruyordu. Arasam ne olur diye düşündü. Tamam çok medeni bir şekilde ayrılmamışlardı ama yine de Aybars’ın telefona yanıt vereceğini düşündü. Peki ama Berfin ile Aybars’ın arasında nasıl bir ilişki var dı? Berfin’in o gizemli hali aklına geldi, halletmem gereken bir şey var demesi.

Aklına ilk gelen ihtimal, Berfin ile Aybars’ın bir ilişkisi olduğu ve Aybars’ın bu konuda Berfin’i sıkışıtırmasıydı, belki de şantaj yapıyordu, Bars’dan bu kadar gizli saklı yaptığına göre mutlaka buna benzer bir şey vardı. Bu durumda Aybars’ı araması sorun olur muydu acaba? Aybars kendisinin Berfin’İn yardımcısı  olduğunu biliyor muydu acaba?

O kadar çok soru geliyordu ki aklına ve hiç birisine yanıt verememesi çıldırtıyordu, en sonunda ne olursa olsun diye Aybars’ı aramaya karar verdi ve aradı.

-       Alo!

Ses Aybars’ın sesi değildi.

-       Merhaba, Aybars Bey ile görüşebilir miyim?
-       Kim arıyor?
-       Yasemin deyin, o tanır.

Sessizlik oldu, muhtemelen telefona yanıt veren kişi ahizeyi kapatıp, Aybars’a sesleniyordu.

-       Şu anda müsait değil Hanımefendi, birazdan o sizi arayacakmış. İyi günler.

Telefon kapandı. Herhalde toplantıda falandı, neyse en azından Aybars’a ulaşabilmişti. Daha sonra arayacağına göre sorularının yanıtlarını da o zaman alabilecekti. Acaba Berfin’i de arasam mı diye düşündü ama sonra vaz geçti, Berfin ile ilgili konuları Aybars ile konuştuktan sonra da halledebilirdi.

Kafası biraz daha rahatlamış vaziyette yatak odasına gitti, üstündekileri çıkardı, aynada kendisine baktı, uzun süre vücut hatlarını inceledi, evet güzel bir kadındı, iç çamaşırlarını da çıkardı, göğüsleri hala dikti, hiç bir sarkma emaresi yoktu, beli biraz kalındı ama olsun daha incelecekti, en beğendiği yeri bacaklarıydı, bütün olarak baktığında kendisini beğendi, bir duş almak istiyordu ama banyoya gidince kararını değiştirdi, küveti doldurmaya başladı, küvete girip biraz dinlenmek, dinlenirken de kafa çekmek istedi.

Sıcak suyu açtıktan sonra çırılçıplak salona döndü, perdeleri kapalı değildi ama karşısında zaten kendini görecek kimse yoktu, salon ormana bakıyordu ve karanlıktı. Kendisine bir cin-tonik hazırladı, tekrar banyoya döndü, küvet sıcacık suyla dolmaya başlamıştı, içine çeşitli çiçek aromalarını ilave etti, biraz da köpük, eliyle şöyle karıştırır karıştırmaz su hemen köpürmeye başladı.

Bu sırada cep telefonu çaldı, hemen salona koştu, arayan Aybars’tı.

-       Bu ne sürpriz Yasemin, silmemişsin numaramı.
-       Merhaba Aybars, neden sileyimki?
-       Nereden aklına geldim, hayırdır.

Hemen konuya girmek istemedi.

-       Çocuğun nasıl? Sağlıklıdır inşallah.

Aybars hemen yanıt vermedi, bir süre sessiz kaldılar.

-       Çok üzgünüm Yasemin, anlatmıştım sana mailde, ayrıca sana gösterdiğin anlayış için bir teşekkür dahi edemedim.
-       Önemli değil, nasıl peki çocuğun, eşin?
-       İyiler. Eee nereden aklına geldim.

Nasıl söylemesi gerektiğine henüz tam karar verememişti, ne demeliydi?

-       Çok ilginç bir şey oldu da, aslında o yüzden aradım seni.
-       Hayırdır ne oldu?
-       Bugün bir mail aldım, tanımadığım birisinden...
-       Eee, benimle ilgisi ne?
-       Ekinde bir fotoğraf göndermiş, ne zaman çekilmiş bilemiyorum da...

Aybars sessiz kaldı.

-       Orada mısın, sustun birden de.
-       Buradayım, ne vardı fotoğrafta Yasemin?
-       Sen ve bir kadın?

Berfin demek istememişti, Aybars belki kendisi bir açıklama yapardı.

-       Olabilir, eşimle gittiğimiz bir zamanda çekilmiştir ama kim çekmiş, neden çekmiş ve neden sana gönderilmiş onu anlayamadım. Belki de bir çalışanımla falan çekilen bir fotoğraftır. Fotoğraftaki kadın kim? Nasıl birisi?

Artık kararını vermişti. Gerçekleri söyleyecek ve bu işin aslını Aybars’a soracaktı.

-       Aybars, o kadını ben tanıyorum, o yüzden bana gönderdiler sanıyorum ama ne amaçla gönderdiler inan ben de bilmiyorum. O yüzden sana sormak istedim.

Aybars yine sessizleşmişti.

-       Aybars...?
-       Evet buradayım Yasemin, sen kimden bahsediyorsun?
-       İşte o fotoğraftaki kadından, o kadın benim müdürüm Berfin Aybars ve gerçekten nasıl tanıştığınızı bilmiyorum, aslında çokta merak ediyorum. Bu konuda bana söyleyecek bir şeyin olursa memnuniyetle dinlerim, çünkü ben aradaki bağlantıyı çözemedim, saatlerdir bunu düşünüyorum.
-       Yasemin, bu gerçekten uzun bir hikaye ve bunu telefonda anlatmam çok uzun sürer. Müsaitsen sana gelebilir miyim?

Yasemin bunu beklemiyordu, Aybars’ı, ilk aşkını, ilk erkeğini görmeyi hiç beklemiyordu, heyecanlandı.

-       Ciddi misin? Seni görmek beni de mutlu eder.
-       Ben de bundan mutlu olurum, hatta müsaitsen bu akşam uğrayabilirim, biraz geç saatte olacak ama mutlaka uğrarım, bu konuyu seninle konuşmam çok önemli, yanlış fikirlere kapılmanı istemem.
-       Tamam bence de uygun, evdeyim zaten, çıkmayacağım bir yere.
-       Peki Yasemin, sadece bir soru sormak istiyorum, bu konuyu başka kimseyle konuşmadın değil mi? Sonuçta biliyorsun çok özel bir durum.
-       Hayır, fotoğraftan da kimseye bahsetmedim, zaten tam işten çıkarken gelmişti mail, okudum ve eve geldim. Konunun ne kadar özel olduğunun farkındayım Aybars.
-       Ev adresini alayım, saat on bir gibi sende olurum, tamam mı?
-       Tamam Aybars.
-       Gelirken getirmemi istediğin bir şey var mı?
-       Yok, teşekkür ederim. Geldiğinde görüşürüz, ev adresimi vereyim.

Ev adresini verdikten sonra telefonu kapadı, elinde cin tonik ile banyoya gitti, küvet dolmuştu, suyun üstü köpükten gözükmüyordu, aldığı alkolün de etkisi ile libidosunun yükseldiğini hissetti, acaba Aybars ile sevişirler miydi? Bu düşünce bile tahrik olmasına neden oldu, sıcacık suya girdi, kadehinden bir yudum daha aldıktan sonra, köpüklerin içinde kendini okşamaya başladı. Evet, Aybars ile sevişecekti, kararını vermişti.