10 Temmuz 2010 Cumartesi

Yazmak lazım ....

Benim gibi yazı yazmayı kırkından sonra seven, dilbilgisi ve imla kurallarından bi haber birisi için yazı konusu bulmak bazen çok kolay oluyor, bazen çok zor. Bazen birileri ile sohbet ederken aa bu konuda benim söyleyecek ne çok şeyim var, yazayım diyorum ve başlıyorum yazmaya. Bazen de açıyorum e-mailimi, bekliyorum, bekliyorum, zoraki başlıyorum bir iki beş cümle, yok gitmiyor daha fazla, oradan anlıyorum ki ben günlük yazılar yazan birisi olamazmışım. Gerçekten her gün konu bulmak, o konu hakkında bilgi toplamak, doğrulamak ve sonra yazıya dökmek ne kadar zor.


İşin bir başka gerçeği de var tabi, Türkiye yazı yazmak isteyen insanlar için bir cennet. Hangi konuda yazmak isterseniz, o kadar çok malzeme var ki. Düşünün siyaset yazıyorsanız, spor yazıyorsanız, ilişkiler üzerine yazıyorsanız, ekonomi üzerine yazıyorsanız size malzeme üretmek üzere onbinlerce insan uğarşıyor. Demeçleri, basın toplantıları, basında ki hayat hikayeleri, skandalları, sayfalar dolusu yazabilme şansınız var.

Ancak bir kaç konu var ki, yazı yazmak bu konularda herkesin yapabildiği şeyler değil, örneğin SANAT konusu, örneğin PSİKOLOJİ. Bu konuda akıl yürütemiyorsunuz, tecrübe aktaramıyorsunuz, çünkü alt yapı gerektiriyor. Üç, beş tiyatro oyununa gidip tiyatro eleştirmeni olamıyorsunuz.

İnsanların en rahat yazı yazabildikleri konu sanırım Aşk, Sevgi ve İlişkiler. Çünkü, bir doğrusu ve bir yanlışı yok, kimse kimsenin yaptığına doğru veya yanlış diyemiyor, aslında diyorlar tabi ama gerçekci olursak, kimsenin yaşamı, kimseyi bağlamıyor. Ahmet Altan sevgiyi bir başka anlatıyor, onun anlattığı gibi yaşayanlar ne kadar doğru, süper yazmış diyor, Can Dündar farklı bir bakış açısı getiriyor, Murathan Mungan farklı, Haşmet farklı, Hıncal farklı, Pakize farklı, Ayşe farklı, İclal farklı, Selin farklı, derken herkesin ki farklı.

Peki ama bu kadar çok farklı bakış açısını oluşturan bizler gerçekten çok mu farklı yaşıyoruz aşkı, sevgiyi. Ahmet Altan’ın kadınıyla, Murathanınki çokmu farklı. Pakize ah ah bu kadınlar diye şikayetci olurken, Ahmet abimiz yere göğe koyamıyor kadınları. Bir çok kadın gerçek sevgiyi yaşayamadığını söylerken bunu güçlü olmalarına bağlıyorlar, erkeklerin güçlü kadınlardan korktuklarını ve kaçtıklarını öne sürerken, erkekler aptal kadınlarla çıkmaktan hoşlanmadıklarını, fiziksel güzelliğe hiç önem vermediklerini söylüyorlar, hangileri doğru, kimler doğru.

Ben bahsettiğim yazarların bazılarını okuyorum, peki şunu sormak istiyorum, edebi değeri dışında sizlerin bilmediği neyi anlatıyorlar? Mesela Ahmet Altan’ın yazdığı bir yazıyı okuduğunuz da, hiç kendi kendinize hayret ettiğiniz, vay anasını demek böyle ha, ilk defa duydum dediğiniz oldu mu? Genelde hep bildiğiniz ama sizin belki hiç yapmadığınız veya çok az yaptığınız bir şeydi sadece, belki önemsemediğiniz hareketlerdi, davranışlardı, düşüncelerdi. Ben onun böyle düşüneceğini tahmin etmemiştim diyeceğiniz davranış ve düşüncelerdi.

Anımsayacaksınız John Gray’in “Erkekler Marstan , Kadınlar Venüsten” serisi ne çok ilgi çekmişti. Ben o kitapları okudum, çokta sevdim ama anlatılanlar içinde sürpriz olacak, benim için yeni olan hiç bir şey yoktu, sadece bildiğim ama belki yapmadığım, ya da yapmayı akıl etmediğim, yaparsam ne olacağını iyi tahlil edemediğim bir sürü kişisel davranışlar listesiydi benim için, ama önemli olan şurasıydı, bunları bilmiyor değildim, bazılarını bilinçli veya bilinçsiz uygulamıyordum.

Sonuçta geleceğim nokta, yazı yazmak gerçekten çok kolay bir şey değil, yaşanmışlıkları anlatmak, hayaller üretmek veya gerçek dünyayı keşfetmeye yönelmek, yöneltmek. Bence daha çok, daha sık yazmalıyız. Çünkü inanın, yazdığınız zaman, siz rahatlıyorsunuz, beyninizi çalıştırıyorsunuz, bırakın dilbilgisi olmasın, imlanızda hata olsun, yeter ki aklınızdan geçeni siz kağıtlara dökebilin, merak etmeyin kimsenin bilmediği sırları açıklamıyorsunuz, kimsenin sınavında da değilsiniz. Siz böyle düşündüğünüz için sizi kimse de ayıplamayacak, ama yazın, yazınız bittiğinde ve okuduğunuz da, yazmayı sevdiğinizi fark edeceksiniz. Bakın benim oğlum hayatda yazı yazabileceğini düşüneceğim en son insanlardan biriydi, bir yazı yazmış, siteye koymuştum anımsayacaksınız, nasıl hoşuna gitmiş, orada yazısını okumak, arkadaşlarına okutmuş, ikinci yazısını yazdı. Belki üç ve dördü de yazacak. Belki daha fazlasını, keyfini aldı, ben ilk yazımı çok uzun değil bundan bir iki yıl önce yazmıştım, ha bişeye benzer benzemez ama saklayabildiğim 80’e yakın yazım olmuş, arada sırada kendi yazılarımı okuyorum, çok keyif alıyorum.

Yazın arkadaşlar, benim sitem olduğu için bana değil, kimseye göndermeseniz bile yazın, kendinize mail atın, canınız sıkkınken kendinize yazın ve göreceksiniz ki yazarken duyacağınız rahatlama sizi sevindirecek, aşkınızı yazın, sevginizi yazın, dostluğunuzu yazın. Ben dünyalar kadar sevdiğim KANKA’ma bir yazı yazmıştım, hala okurken onu ne kadar sevdiğimi düşünürüm. Yazıyı okurken telepatik olarak beynim o neredeyse ona sevgimi götürür, o alır, hisseder bilemem, ben beynimden çıkan sevgi dalgasını bilirimJ))

Sevgilerimle,
20/03/2006