31 Ekim 2010 Pazar

Gönen Kaplıcaları ve Manyas Kuş Cenneti

Bandırma iş gezimizden sonra Cumartesi öğlen ne yapalım diye düşündük, öyle ya buralara kadar gelmişken yakın bir yerleri ziyaret edelim. gezi kitabımızda da bölge hakkında çok detaylı bilgiler yoktu. O yüzden kendimiz araştırmaya karar verdik.

Gönen oldukça cazip duruyordu, bir kaç araştırma, sorma, tavsiye isteme derken Gönen Kaplıcalarını da bildiğimiz için Bandırma'dan Gönen'e geçtik. O gün de Başbakan Gönen'de miting yapacağı için Gönen nasıl kalabalık. Neyse sorduk, soruşturduk, en iyi otel olarak Gönen Termal Resort'u bulduk.

Şansımıza bir oda kalmış, otel oldukça büyük olmasına karşın tamamen doluydu. Gönen Kaplıcaları oldukça meşhur, özellikle mineral konsantrasyonu ve floru neredeyse Dünya'nın en iyi kaplıcalarından birisi. Zaten görebildiğimiz oteli gezmekten çok tedavi amaçlı gelen insanlar doldurmuş. Otel de oldukça lüks, odalar büyük, sımsıcak, banyoda dahi kaplıca suyu var.

Otelin iki tane açık hava havuzu var, birisi normal havuz, diğeri ise sıcak su havuzu. Özellikle sıcak su havuzu çok hoş oluyor, dışarıda hava dondurucu soğukta olsa siz sıcacık suyun içindesiniz. Ayrıca otelin içinde bir tane kapalı havuzu, bir de hamamları var. Hamamlarda kese de yaptırabiliyorsunuz ( 20 TL ). Belli saatlere göre havuza giriliyor, örneğin sadece erkekler, sadece kadınlar, karma ve serbest şeklinde. Hamam tarafında sorun yok.

Biraz da sağlık açısından baktığımızda; Ortopedik, Nörolojik ve Romatolojik rahatszlıklarda suyun içindeki mineraller ve flor iyileştirici rol oynuyormuş. Zaten sürekli hekimleri var, onların önerileri doğrultusunda kaplıcalara giriyor hastalar.

Yemekler açık büfe ve çok lezzetli, akşamda canlı müzik yapıyorlar. Menüleri zengin, fiyatlar da oldukça uygun, biz iki kişi sabah kahvaltı / akşam yemek ve tüm havuz kullanımları için toplam 1 geceliğine 180 TL ödedik. 

Gönen'i bitirmeden şöyle bir yorum yapmalıyım, tek başınıza veya sevgilinizle giderseniz en fazla bir gün kalabilirsiniz, sonrası sıkar ama grup olarak giderseniz, çok eğlenceli bir yer olabilir, özellikle de kışın. Düşünseninize dışarda kar yağarken siz sıcacık bir suyun içindesiniz. gece de canlı müzik ile eğlenme şansınız var. Kıssadan hisse bir haftasonu kaçamağı yapılabilir :) Bu arada İstanbul'dan oraya ne kadar sürer derseniz, Bursa'dan 1 saat diyeyim, veya feribot ile Yenikapı - Bandırma 2,5 saat. Bandırma'dan da Gönen yaklaşık yarım saat.

Gönen'den çıktıktan sonra Manyas Kuş Cennetine geçtik. Manyas Kuş Cenneti'ne ilk defa gideceklere söyleyelim, Manyas Kuş Cenneti Manyas içinde değil, Bandırma'ya  daha yakın, 18 km. O yüzden hani Gönen planı yapan oradan Manyas'a rahat geçer.

Aslında Manyas Kuş Cennetini çokta istediğiniz gibi gezemiyorsunuz, çünkü Kuşları uzaktan dürbünle seyrediyorsunuz. Ama ülkemiz açısından çok önemli, çünkü burası Dünya'da çok az verilen en iyi koruma sertifikasına sahip bir yer. 266 farklı kuş burada yan yana geliyor.

Pelikanlardan tutunda Martılara, Karabataklara, Leyleklere kadar her tür var. Tabiat muazzam. hani çok uzun vakit geçireceğiniz bir mekan değil ama kuşları dürbünle bile seyretmek keyif veriyor.

İçeride ayrıca bir müze var, müzede Manyas gölünde bulunan balık, yılan bilgilerinin yanı sıra, hangi türden kuşların olduğuna dair bilgiler var. Oldukça güzel hazırlanmış bir müze, aralara da minik plazmalar yerleştirmişler.

Yine gözetleme kulesinden seyredebilmeniz için size hüviyetiniz karşılığında dürbün veriyorlar, yine aynı yerde kuşları izledikleri yerden kameralar ile plazmalara aktarılan görüntüler var.

Anlayacağınız oldukça keyifli ama kısa bir gezi olabilir. Ancak meraklıysanız, etrafta tur atabilir ve değişik ağaç ve kuşları da gözlemleyebilirsiniz.

Sevgilerimle,
Haluk
31.10.2010, 17:00

Ve mutlu son ....

Pınar'ın telkinleri ile ilgilenmeye başladığım ve Evrenden Torpilim Var kitabından başlayarak okuduğum kişisel eğitim kitaplarının kazanımları ve EVREN ile mailleşmem konusunda yazdığım yazı dizimin sonuncusunu bugün yazıyorum. 

Bu kadar süre yazmamamın belli nedenleri vardı, onlar da 1 Kasım itibariyle ortadan kalktığına göre artık dizinin son yazısını yazabilirim.En son anımsayacaksınız Evrene mail atmamda kalmıştık. Evrenden ne istediğimi anlattığımda Pınar, o şekilde bir istemin yanlış olduğunu, Evren'e tarif etmem gerektiğini söylemişti. 

Ben de bu sefer Evren'e daha net bir istek yazdım ve aşağıdaki gibi bir tanım yaptım;

- Yurt dışı ile bağlantılı bir iş istiyorum
- Yönetici konumunda olmalıyım
- ........... maaş istiyorum
- Sosyal haklarımın şunlar olmasını istiyorum ( Araba, Prim, vs vs )

Bunu yaptığım tarih 24 Eylül. Bu arada kısa bir anımsatma yapayım, benim anlaşmamın biteceğini bana söyledikleri tarih Mayıs, yani bana Mayıs ayından başlayarak Kasım sonuna kadar iş arama izni verildi. Ben de etrafıma, arkadaşlarıma ve bazı büyük kariyer şirketlerine ve kariyer.net'e o gün başladım. Aklımda iş arama var ama bir taraftan da şu düşünceler sürekli kafamda...

Yaşım çok ( 51 ) bana kim iş versin, neden bana bu kadar para versinler, benim yerime dolduracak gencecik insanlar var, çok daha azına çalışacak adam bir sürü, benim pozisyonumda iş bulmak çok zor, iş bulmam kolay olmayacak, vs vs

Yani ben kendi kendime zaten iş bulamayacağıma, daha doğrusu beni tatmin edecek bir iş bulamayacağıma inanmışım. Zaten öyle de oldu, Mayıs ayından Eylül 24'e kadar bir tane iş yerinden ne bir teklif, ne bir yanıt geldi, inanın BİR TANE BİLE YOKTU. Her geçen gün teklif gelmediğime bir taraftan sıkılırken, diğer taraftan da haklı çıkmanın garip bir paradoksunu yaşıyorum. Demedim mi sana, o kadar kolay olmayacağını söyledim değil mi? Bak aynen dediğim gibi oluyor işte....

Bu dönemde Pınar bana sürekli baskı yapıyor, yapma bunu, sen bu istekleri gönderiyorsun, karşılığında da evren sana senin istediğini veriyor, olumlu düşün, olumlu iste ve sonrasını biliyorsunuz..

24 Eylül'de bu takvimi yaptım, isteklerimi net bir şekilde yazdım gönderdim. Kendimi, Zihnimi ve negatif düşünceleri elimden gelebildiği kadar bertaraf ettim, her geçen gün daha umutlu olmaya başladım. Evet ya, 30 senelik tecrübem var, İngilizcem var, bir çok farklı sektörde deneyimim var, istediğim gibi bir iş olacak, vs vs ...

Ve Ekim'in ilk haftası içinde bir dönem çalıştığım ( yaklaşık 5 sene ) bir firmanın Sahibi ve Genel Müdürü beni aradı. Haluk müsaitsen bir bana uğrasan dedi. Bir konuda fikrini almak istiyorum dedi. Memnuniyetle dedim ve ertesi gün kendisini ziyarete gittim.Biraz sohbetten sonra yeni bir ürün getirdiklerini ve çok iddialı olduklarını ve bu ürünün yönetimini bana vermek istediğini söyledi. Ürün Güney Kore'den geliyor dedi, bu ürünün Satış & Pazarlamasından, Satış sonrası servisine kadar benim yapmamı istedi.

Uzatmayayım, sonuçta her konuda anlaştık, 1 Kasım'sa başlayacağım ve geçen hafta seyahatim organize edildi, 2 Kasım akşamı kısmetse Güney Kore'ye 10 günlük bir eğitime gidiyorum, döndükten sonra da başlayacağız.

Mayıs - 24 Eylül arası bir süreçti, tek teklifin gelmediği, kendimin bile inanmadığı, 24 Eylül - 10 Ekim arası ise farklı bir süreçti, benim ne istediğimi bilerek ve isteyerek geçirdiğim bir süreç. Ve 24 Eylül'deki isteklerime bir kez daha bakın, isteklerimin karşılığını yüzde yüz almışım. 

Kimi arkadaşım bunlara çeşitli bahaneler bulabilir, benim bunu Evren'e bağladığım gibi bağlamayabilir, kimi tesadüf der, kimi şans, bilemiyorum, o düşünceler size kalmış. Ama benim önümde bunun tersine yani EVRENDEN İSTEDİĞİMİ ALDIĞIMA dair çok örnek var, inanan insanların anlattığı ve Pınar ile birlikte gördüğüm örnekler. 

O yüzden siz inanın veya inanmayın, EVREN gerçeğini göz ardı etmeyin, İSTEDİĞİNİZ neyse İSTEYİN. Olur veya olmaz, ama inanın kendinizi çok ama çok iyi hissedeceksiniz. Ben hala evrenle yazışıyorum, isteklerim değişti ama artık neyi, nasıl isteyeceğimi biliyorum ve o sonsuzluktan bunları istiyorum. 

Sizleri mutlu edebilecek her şeyin gerçekleşmesi dileğimle ...

Sevgilerimle,
Haluk
31.10.2010 15:30

25 Ekim 2010 Pazartesi

Tavsiye : SİSTEM - Öğreniyor, büyüyor, öldürüyor ...

Aksiyon severlere bir kitap - kurgubilim - tavsiye etmek istiyorum. Kitabın adı SİSTEM, yazan Karl Olsberg, CAN Yayınlarından.

Kitabın özetine geçmeden yazan kişinin biyografisinden çok etkilendiğimi söylemeliyim. Karl Olsberg 1960 yılında doğmuş, Bilgisayarcı, bir çok oyun yazmış, Yapa Zeka üzerine doktora yapmış, iki tane şirket kurmuş, biri multimedya üzerine, diğeri yazılım alanında. Firmalara kurumsal danışmanlık yapan Karl Olsberg Hamburg'da yaşıyor.

Kitap bir İNSAN tarafından yaratılan bir virüsün, kendi kendine gelişerek, internet üzerinden yayılması ve insanlığa karşı bir tehdit olmasını anlatıyor. Müthiş sürükleyici ve bir solukta okunan bir roman, tabi bu tarz romanları sevenler için. Özellikle bilgisayar dünyasında olanlar kitabı çok daha farklı bir şekilde okuyacaktır eminim. Yazılım dilleri, database dilleri, hacker'lar, cracker'lar, yani ne ararsanız var :)

Kitapta bazı anlatımlar o kadar gerçekçi ki, hani siz okurken ACABA'lar ve NEDEN OLMASIN'lar arasında gidip geliyorsunuz.

Neyse, çok detaya girmeme gerek yok, zaten eminim meraklıları okuyacak bu romanı.

Sevgilerimle,
Haluk
25.10.2010 18:30

16 Ekim 2010 Cumartesi

Çocuklarımız için ..Her şey seninle başlar

Evren, Kuantum fiziği, enerji, sen her şeysin, vs vs.

Artık bugün yüzlerce site, binlerce yaşam koçu, on binlerce kitap var bu konulara ait. Herkes bir tarafından tutuyor ve bir yerlerden başlıyor okumaya. Değişimler gerçekten yaşanıyor mu bilemiyorum, etkisini gösterdiği insanlar da var, hiç bir etkisi olmadı diyenler de.

İnananlar var, inanmak isteyenler var, inanmayanlar var bir de bunları gerçekten deli saçması bulanlar var. Benim blogumda bile yaptığım minik ankete 10 kişi katılmış, İnananlar ile inanmayanlar arasında öyle aman aman da fark yok, inanmak isteyenler sadece fark yaratabilecek olanlar belki ama inanmak istemek yetmiyor.

Bu konular kesinlikle tavsiye yazılarını okumayla olmaz diye düşünüyorum. Ciddi anlamda birbirinden farklı kitapları okumak ve bu tecrübeleri zamanla edinmiş insanlar ile konuşarak olabiliyor. Yani, zaman ayırmak, okumak, ilgili eğitim, seminerlere katılmak ve onların anlattıklarını özümsemek önemli. O yüzden inanmıyorum demek içinde veya deli saçması demek içinde benzer şeyleri yapmak gerek. Bilmediğiniz şeye inanmıyorum demek biraz saçma geliyor bana.

Geçenlerde bu konuyla ilgili epey bir kitap aldım yine, kitapların arasında bir tanesi çok dikkatimi çekti. Onu da aldım ve ilk sıraya koydum.

9+ yaş için hazırlanmış, yani çocuklarımız için. Hazırlayan Mümin Sekman. Özetine şöyle demiş " İlköğretim öğrencilerinin ÖZGÜVEN duygusunu geliştiren bir kitap ".

Çok hoşuma gitti. 9 yaş ve üzeri çocuklar için hazırlanmış. Hedef kitlesi çocuklar. Renkli, resimli ve kolay okunur.Okumaya başladım, zaten toplam 71 sayfa ama çoğu dediğim gibi resim ve büyük yazılardan oluştuğu için yarım saatte okuyabileceğiniz bir kitap.

En baştaki anketlere bakınca zaten gerçeği görüyorsunuz. BAŞARI nedir sorusunun ilk iki yanıtı OKUL. Neleri başaramamaktan kokuyorsun sorusunun ilk iki yanıtı OKUL.Hiç korkmasaydın, neleri başarmak isterdin sorusuna ilk iki yanıt OKUL.

Yani çocuklarımızın en büyük korkusu BAŞARISIZLIK. Mümin Sekman'da bu konuya eğilmiş. verdiği mesajlar da çocukların farkındalıklarını ve korkularını nasıl yeneceğini anlatıyor, okuyunca bizlerin de bilmesi gerektiğini düşündüm.

- Korkunu gözünde çok büyütürsen, korkun karşısında küçülürsün. 
- Cesaretin bittiği yerde Esaret başlar.
- Büyüklerimiz, bazen, kendi deneyip de yapamadıklarını, çocuklarının da yapamayacağını düşünür. Bu yüzden, bazen çocuklara, BÜYÜKLERİN BİLE HAYAL EDEMEYECEĞİ ŞEYLERİ BAŞARMAK düşer.
- Zorlukları azimle yenmek kadar " büyük düşünebilmek" de önemlidir.

- Geçmişteki başarısızlıklarımız geleceğimizi belirleyemez, çünkü zamanla büyürüz. Neler yapamayacağımız zaman içinde değişir, biz büyüdükçe yapamadıklarımız küçülür.
- Herkes bir şeyde diğerlerinden daha iyi olabilir.
- Sen kendine değer vermezsen, başkaları da sana değer vermez.
- BAŞARI için BAŞ ARI olmak lazımdır.
- Dünyayı değiştirmeye, kendinden başlamalısın.
- Sen değiştikçe şansın da değişir.
- Lider olmak istiyorsan, lider gibi düşünmelisin.
- Ne kadar dik durursan, o kadar ENERJİK hissedersin.

Ne dersiniz? Bu sözler sizce sadece çocuklarımız için mi geçerli?

Sevgilerimle,
Haluk
16.10.2010 11:10

Ya yarın sabah Facebook olmazsa ....

Facebook bugün yaşamımızın vazgeçilmezi oldu, artık seyrettiğimiz filmlerin bir çoğunda Facebook figüran olarak bile rol alıyor.

Peki Facebook'u bu kadar vazgeçilmez, hayatımızın bir parçası olmasını sağlayan şey ne? Türkiye değil, Dünyadaki kullanıcı sayısını da göz önüne alırsak, sadece Türk insanı hakkında yorumlar yapmak biraz yanıltıcı olur. Kullanım açısından belki bir çok ülkeden ileride olabiliriz ama bağımlılığı sanıyorum bütün insanları eşit konuma getiriyor.

Benzer bir çok program ve site var ama Facebook'un başarısını yakalayamadı, Dünya devi Google'da benzer şeyler yapmaya çalıştı ve çalışıyor ama yine Facebook tahtından inmiyor, inmediği gibi de her geçen gün üye sayısı ve tıklanma yüzdeleri ile yerini sağlamlaştırıyor.

Sosyologlar, araştırmacılar buna bir çok neden gösteriyorlardır mutlaka. Sonuçta insanoğlu üzerinde binlerce çalışma yapanlar, binerce denek ile yapılan çalışmalar sonuçta mutlaka insanoğlunu ortak noktaya getiriyordur.

Peki şöyle bakalım? Yarın sabahtan itibaren Facebook olmasa, ne yapardık?

Sabah kalktınız, kahvaltınızı yaptınız, sonra işte veya evde bilgisayarınızı açtınız ve www.facebook.com yazdınız, karşınıza bir mesaj geldi, kusura bakmayın Facebook'u kapadık. O anki şaşkınlığınızı attıktan sonra muhtemelen MSN veya benzeri programlar ile sohbet ettiğiniz arkadaşlarınızı veya hemen Cep telefonu ile çevrenizdekileri arar, nedir, ne oluyoru öğrenirdiniz, herkeste aynı sonuç çıktığına göre, günün yarısı neden, nasıl, ne yapacağızla geçerdi. Sonra....

Eminim büyük bir boşluk hissederdiniz. Orayı albümleri ve yazıları ile dolduran milyonlarca insanın aklına belki yazılarının / fotoğraflarının ne olduğu gelirdi, yedeklemeyenler varsa bu duruma üzülülerlerdi, peki ya sonra, büyük bir boşluk...

İlkokul, Ortaokul, Lise, Üniversite, İş, Akraba, Sevgili, Eski sevgili .....bunları Facebook vasıtası ile bulanlar, farklı oyunları, programları Facebook sayesinde tanıyanlar, çiftçilik, balıkçılık yapanlar, poker, idda oynayanlar, haber, maç, müzik, sinema paylaşanlar, farklı ülkelerde farklı arkadaşlıklar kuranlar ...hepsiyle birden iletişiminiz kopardı ....

Birdenbire ne kadar yalnız olduğunuzun farkına varırdınız muhtemelen, Facebook'un yaşamınızda ne kadar çok yer teşkil ettiğini fark ederdiniz, öyle bir yer ki, bir daha dolması belki de gerçekten zor ...

Ama şunu da fark ederdiniz, Facebook bir iletişim aracı olsa da, sizi bir ekran, bir klavyeye ve bir koltuğa mahkum eden bir şey. Sabah kalktığınız andan, yattığını ana kadar eğer Facebook'taysanız, siz aslında bir sandalye, koltuk üzerinde yaşayan birisiniz. Sohbetleriniz, paylaşımlarınız karşınızdaki ekran üzerinden yaşanıyor, hepsi sanal, gerçek olan üç beş saat süreyle oturduğunuz koltukta esir olduğunuz. Bu süre içinde bir şey üretmediğiniz, kendinize zaman ayırmadığınız...

Ben genel konuşuyorum, Facebook'tayken bir çok şeyi aynı anda yapıyor da olabilirsiniz, hem Facebook'ta olup, kitap okuyup, arkadaşlarınıza, eşinize, sevgilinize, çocuklarınıza zaman ayırıyor da olabilirsiniz. Facebook ile reel yaşam dengesini de kurmuş olabilirsiniz. Bu dengeyi kurabilen bir çok insan mutlaka var, ama kuramayanlar olduğunu da kabul etmeliyiz.

Özetle, iyi veya kötü, bugün Facebook sayesinde onlarca, yüzlerce arkadaşımız var, farklı zevklerin ve tatların da paylaşımını yapıyoruz, kimi zaman eğleniyor, kimi zaman hüzünleniyoruz. Faydalarını da, zararlarını da biliyoruz. Memnun ve mutluyuz, ama ...

Dedim ya, yarın sabah Facebook olmazsa, kendimizi nasıl hissedeceğiz? 

Sevgilerimle,
Haluk
16.10.2010 10:30

13 Ekim 2010 Çarşamba

Şimdi'nin gücü hakkında ..

ŞiMDİ'nin gücü kitabını ilk okumaya başladığımda biraz sıkıcı geldi, bahsettiği şeylerden biraz uzak kaldığım için baştan konsantre olamadım ve bıraktım, anlayamıyordum.

Evrenden Torpilim Var'ı okuyup bitirdikten sonra hayatıma yansıyan olumlu değişimleri de gözlemleyince, Şimdi'nin Gücüne tekrar başladım ve bugün bitirdim. Hala tam anlamıyla kitabın verdiklerini aldım mı bilemiyorum ama bir çok şeyi daha fazla özümsediğimi düşünüyorum.

Kitabı tavsiye etmeli miyim bilemiyorum, çünkü gerçekten çok ilmi noktalar da var, ruhi konular da. Eğlenceli bir kitap değil, bir çok şey öğrenmenize rağmen okurken zorlandığım bir kitap oldu ama sizler için aşağıda bazı bölümler yazacağım, arzu eden bu parçalardan sonra kendisi karar verebilir.

Kitap Amerika'da Bestseller olmuş bir kitap. Gerçeği Arayanların Mutlaka Okuması gereken bir kitap diyor, Echart Toll tarafından yazılmış.

" Siz evrenin ilahi amacının gerçekleşmesini sağlamak için buradasınız, SİZ işte bu kadar önemlisiniz ! " diyor Eckhart Tolle kitaba başlarken.

Zihin üzerinde çok duruyor kitap içinde, zihninizin esiri olmayın diyor ve şöyle bir açıklama yapıyor. " Zihniniz sadece bir alettir. O orada belirli bir işte kullanılmak üzere bulunmaktadır ve bu iş tamamlandığında siz bu aleti bir kenara bırakacaksınız. Çoğu insanın düşüncelerinin yüzde 80 ila 90'nının sadece yararsız boş ve tekrarlanan düşünceler olmakla kalmadığını bunların çoğunlukla olumsuz doğasından dolayı zararlı olduğunu da söyleyebilirim. Düşüncelerinizi gözlemleyin, bunun doğru olduğunu göreceksiniz. O yaşam enerjisinin ciddi biçimde sızıp gitmesine neden olur. "

Yine zihninizin içinizde bir ses olduğunu ve bu sesi sürekli duyduğunuzu anlatarak şöyle bir görüş ortaya atıyor. " Sokaklarda kendi kendine durmadan konuşan ya da mırıldanan kaçık insanlara rastlamışsınzdır. Bu sizin ve diğer normal insanların yaptıklarından farklı değildir, sadece siz bunu yüksek sesle yapmazsınız, o kadar. Bu ses yorumda bulunur, tartışır, yargılar, kıyaslar, yakınır, beğenir, beğenmez vs. Çoğunlukla işlerin ters gittiğii, yani olumsuz durumları ve sonuçları imgeler, buna endişe denir. "

Şimdi'nin gücünü ortaya koyarken de bunun en büyük rakibinin Zihin olduğunu iddia ediyor ve diyor ki " Zihin daima Şimdi'yi yadsımaya ve ondan kaçmaya çalışır, diğer bir deyişle siz zihninizle ne kadar özdeşleşirsseni o kadar acı çekersiniz. Peki Neden? Çünkü, o geçmiş ve gelecek olan zaman olmadan işlevini yapamaz, kontrolü ele alamaz. "

Esasında kitabın bence en etkili kısmı şimdi yazacağım bölüm, bu açıklamalar oldukça ilginç. Dikkatli okumanızı tavsiye ederim " Siz hiç Şimdi'nin dışında bir şey deneyimlediniz mi, yaptınız mı, düşündünüz mü yada hissettiniz mi? Ve bunu yapabileceğinizi sanıyor musunuz? Her hangi bir şeyin Şimdi'nin dışında vuku bulması ya da olması mümkün mü? Hiç bir şey geçmişte vuku bulmamıştır,o ŞİMDİ'de vuku bulmuştur. Hiç bir şey gelecekte vuku bulmayacaktır, o ŞİMDİ'de vuku bulacaktır. Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey eski bir Şimdi'nin zihinde depolanmış anısıdır. Siz geçmişi hatırladığınızda, bir anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu şimdi yaparsınız. Gelecek ise hayal edilen bir ŞİMDİ dir, o zihnin bir projeksiyondur. Gelecek geldiğinde ŞİMDİ olarak gelir. "

İlginç değil mi :) Sonuçta gelmek istediği tüm nokta Zihin ve Egonuz, sizi her an geçmiş ve gelecekte yaşatmak için uğraşır, ŞİMDİ'nin gücünü kullanın diyor.

Okuyan arkadaşlarım beğenebilir veya sıkılabilir bilmiyorum ama ben beğendim, bazı bölümleri çok iyi anlayamasam da genel olarak güzel buldum. ŞİMDİ'ye inandığımı ve orada bazı örneklerde benim de zihnimin benzer oyunlar oynadığını gördüm, söylediği egzersizleri yaptığımda gerçekten zihnimden geçen düşüncelerin bir çoğunun işe yaramaz ve abuk olduğunu fark ettim. Endişe duyduğum anların hep geçmiş veya gelecek korkusu yaşadığım anlar olduğunu biliyordum ama bu belgelendi :)

Neyse, okuyan veya blogumdakilerle yetinen tüm arkadaşlarıma sevgiler, Zihninizin esiri olmayın ve ŞİMDİ'yi dibine kadar kullanın...

Sevgilerimle,
Haluk
13.10.2010 17:00

11 Ekim 2010 Pazartesi

ETV Kitabından referansla 3 : Enerji frekansınız

ETV kitabında AO bir Enerji - Duygu Tablosu veriyor, hatta bu tabloyu diyor, bir kağıda yazın ve duvara yapıştırın.
Bu tablonun önemini de şöyle açıklıyor: Her enerji birimi ( bizler de dahil ) belli bir frekanstan yayın yapar.Dolayısıyla yaşadığımız olayların da kendine göre frekansları var. Enerjinizin nereden yayın yaptığını anlayabilmeniz için bir cihaz takmaya gerek yok, bizim anlayabileceğimiz hale dönüşmesi, zaten yaradılıştan var olan bir şey, adına DUYGU diyoruz.  Hissettiğiniz bütün duygular, enerjinizin elle tutulur hale dönüşmesinden başka bir şey değil.

Enerji - Duygu Tablosunu burada çok özet vereceğim, çünkü bundan sonrası için bu tabloya bakmanız gerekecek. Gösterim şekli Duygulara Yansıması - Parantez içindekiler ise örnek davranışları

100 - 95 : Şükreden ( Yolda yürürken kendi kendine çıkarttıkları seslere kahkaha diyoruz )
95 - 85 : Mutlu ( Gözlerinin içi gülenler, gülümseyenler )
85 - 75 : Umutlu ( Merhaba yerine, haydi hayırlısı diyenler )
75 - 65 : Sıkıntılı, stresli ( Amann ne bileyim ben ya diyen tipler )
65 - 55 : Kaygılı, şüpheci ( Habire başkalarını çekiştirenler )
55 - 40 : Şuçlayıcı ( Bunların hepsi bana düşman diyen tipler )
40 - 30 : Sinirli, Öfkeli ( Araba kornasını her çaldığında para kazandığını sananlar )
30 - 20 : Nefret Duyan, İntikamcı ( Elinde tornavida ile size doğru gelen adam )
20 - 10 : Kıskançlık, güvensizlik ( Ellerinde yemedik tırnak bırakmayanlar )
10 - 0 : Depresyon ( Köprü üstü sevenler )

Bu tablo neden önemli, sevgili AO'ya göre; her gece hangi frekans ile yatağa girerseniz, sabah aynı frekansla kalkarsınız, hani rüyalar şunlar bunlar tamam ama girdiğiniz frekans ile sabah güne başlarsınız. Yani diyor, akşam yatağa 55 - 65 frekansında yani Kaygılı girdiyseniz, sabahta yataktan kalktığınız da yaydığınız enerji 55-65 frekansında olacaktır.

Bu noktadan sonra yaydığınız enerji ve frekans karşılığında olayları kendinize çekeceksiniz. Açtınız gazeteyi okumaya başladınız, kötü haberler var, enerjinizi aşağıya çekecektir, daha evden çıkmadan 55 - 65 civarı olan duygu frekansınız, 40 -55 seviyesine düştü, ne yaptınız, birilerini suçlamaya başladınız, Başbakanı, Devleti, Milli Takım teknik Direktörünü, vs

Sonuçta siz kaygılı ve şüpheci bir duygu halindeyken mıknatıs gibi bu enerjinin çevresindeki olayları kendinize çekiyorsunuz, olaylara umutlu ve gülümseyerek yaklaştığınız da enerjiniz ve yaydığınız frekans yükseldiği için de bundan sonrası o frekanstaki olaylar ile karşılaşma şansını önünüze getiriyor.

Unutulmaması gereken şey ENERJİ sizsiniz, siz yayıyorsunuz bu frekansı, hani Murphy kuralı gibi; bir şey ters gidecekse kötüsünden başlar ve daha kötüye doğru gider. 

Murphy bu kuralı koyarken acaba enerji dönüşüm tablosunu u kullandı merak ediyorum cidden :)

Gelelim benim evren ile mailleşmeme, nerede kalmıştım, evet " istiyorum@evren.com.tr " adresini yarattım ve aşağıdaki maili yazdım ( ilkinde istegim di , sonra istiyorum'a döndü ) .

From: Haluk Ilhan [mailto:haluk.ilhan@gmail.com] Sent: Friday, September 24, 2010 9:55 AM To: 'istegim@evren.com.tr' Subject: Evrene mesajımdır

Düne kadar EVREN’e birisi mesaj yazacağımı söylese inanmazdım. Bu sabah oturdum EVREN’e mesaj gönderiyorum. Sevgilimin son dönemde yaşadığı şeylere ve inandığı şeylere bakınca bu da çok doğal geldi. O inanıyor, ben inanmıyordum, ancak bugün aynı inançsızlığı sergileyemiyorum.

Evren’e mesajım, beni mutlu edecek aynı zamanda şirkete kattığım değerler ile şirketi de yükseltecek bir iş istiyorumZamanı önemli değil, önemli olan keyifli, huzurlu ve tatmin eden bir iş olmasını istiyorum. Maddi olarak borçlanmadan geçinmemi sağlayacak bir iş istiyorum.

Kendi kabiliyetlerimi gösterebileceğim bir iş istiyorum, tatmin oldukça tatmin edebileyim.
Zamanım var ve karşıma çıkabilecek işler içinde beni ve şirketi en çok tatmin edecek bir iş istiyorum.

Sevgilerimle,

Haluk İLHAN
GSM : +90 533 334 52 37
halukdiyorki.blogspot.com
www.halukilhan.com 


Belki bunu okuyunca gülenleriniz olmuştur, ben de bunu yazarken gülerek yazdım, tarihe özellikle dikkatinizi çekerim, 24 Eylül, neden dikkat çektim, çünkü benim Scheidt & Bachmann firması ile anlaşamamın biteceği bana Mayıs ayında söylendi ve Kasım sonuna kadar maaşını ödeyeceğiz, sen bugünden itibaren iş arayabilirsin dediler. ve ben Mayıs ayından itibaren kariyer,net, kafa avcıları, danışman şirketler, tanıdıklarıma CV göndermeye başladım. Mayıs 24 desek, Eylül 24'e yaklaşık 4 ay demek .....

Sonra ....Anlatacağım ..

Sevgiler,
Haluk
11.10.2010 11:30

10 Ekim 2010 Pazar

ETV Kitabından referansla 2 : Ne istersek olur mu?

AO bu konuda çok kesin bir şey söylüyor. EVREN sizin istediklerinizi yapmakla yükümlüdür. Görevi o. Siz isteyeceksiniz Evren yapacak.

Yani özetle, siz mutsuz olmayı istiyorsanız, Evren'in bunu değiştirme şansı yok. Ne istiyorsanız Evren size bunu sağlamak üzerine görevlendirilmiş durumda.

Şimdi bu gerçekten okuduğunuzda saçma geliyor, biliyorum. Ben de aynısını yaşadım.

Sevgilim Pınar uzun zamandır bu enerji işleri ile uğraşıyor, deliler gibi okuyor, hatta Metin Hara'ya gittiğini ve oradan edindikleri tecrübeyi sizler ile Metin Hara'ya teşekkür adlı yazımda paylaşmıştım, çünkü ondaki değişimleri en iyi gözlemleyen insanlardan birisiyim.

Dört senedir birlikteyiz, ne zaman neye nasıl tepki vereceğiniz ezberlediğim sevgilimin, son altı ayda bir çok konuda pozitife doğru değiştiğini gözlemleyebiliyorum.

Buna şimdi çok ters tepki verir dediğim şeylere artık o ters tepkiyi vermiyor. Dolayısıyla ondaki değişimden benim de etkilenmemem olanaksız.

Geçen sene yaptığımız GAP gezisini burada paylaşmıştım. Ben o zamanlar bu enerji, evren, istekler konusunda neredeyse cahil olduğum için sevgilimin o gezide istediği şeyler oldukça kendimce şaka yollu takılmalar yaptığımı yazmıştım. Bir örneği tekrar anımsatmak istiyorum; Nemrut'a çıkacağız, hava durumu herkes, otel falan çok yağışlı olacak diyor sabaha, Pınar ısrarla güneşli olacak, görürsün bak, ben mesajı ilettim diyor. gece yattık, sabah 04:30gibi kalktık, güneşin doğuşunu seyredeceğiz. Çıktık dışarı bir damla yağmur yok, Nemrut'a çıktık, güneşi doğurduk, kahvaltımızı ettik, dönmek üzere arabamıza bindik, yağmur başladı ama nasıl bardaktan boşanırcasına.

Benzer bir çok olay anlatabilirim, İtalya'da, Prag'da, Türkiye'deki gezilerimizde. Ben hep bunu olaylara pozitif bakmak olarak düşündüm, arada da Pınar'a " ya sen şu yukarıdaki ile konuşsana şunu şöyle yapsın " tarzı espriler yaptım.

Halbuki bugün aynı espriyi yapmıyorum, onun nasıl olması istediğini mesaj olarak ilettiğini düşünüyorum. bunu sadece bu Nemrut örneği olarak anlattığımı düşünmeyin.

Şimdi ben kendi deneyimlerimden bir örnek vereceğim. Pınar bu kitabı okuduktan sonra ısrarla bana oku dedi. Aldım sonunda ve okumaya başladım. Hani ilk yazımda yazmıştım, okudukça kendimin de yaptığı ama bilmeden yaptığım bir çok şeyi deneyimledim, gördüm.

Sonra 24 Eylül tarihinde, kendimce bir yola giriştim. İstediklerimi bir sunu haline getirdim, üstüne de EVRENE MESAJIMDIR yazdım, panoma astım. O da yetmedi bir mail adresi uydurdum " istiyorum@evren.com.tr " ve o mail adresine ilk mailimi yazdım :)

Sonra neler mi oldu? ......Anlatacağım

Sevgiler,
Haluk
10.10.2010 13:00

ETV Kitabından referansla 1 : EVREN nedir?

ETV kitabından referansla 1 dedim, yeni yazı dizimin başlığı bu olacak, Evrenden Torpilim Var ( ETV ) kitabından alıntılar yaparak, ben de kendi yaşamımdaki değişimleri bu yazı dizisiyle anlatmaya çalışacağım. Umarım sizler de okudukça yaşamınızdaki değişimleri gözlemleme şansı yakalarsınız.

Aykut Oğut, Evren'i hocası Mike Dooley'in yazmış olduğu LOST isimli kitaptan anlatmış. Bakın Evren'in hikayesi nasıl.

Bu arada aşağıdaki hikayeyi okumadan önce, ben bu konuyla ilgili bir şey anlatacağım.

Geçen hafta Eray buradayken İstanbul bayimiz Muzaffer bizi ziyarete geldi, ofiste toplantımızı tamamladıktan sonra hadi Ulus Kahve Dünyasına gidelim dedik, orada laf lafı açtı ve konu bu Evren'den açıldı, ben heyecanla okuduklarımı aktarmaya başladım. Muzaffer dinledi dinledi, sonunda dedi ki; Haluk bey ben bu kitabı okumadım ama Tasavvuf okudum. Sizin şu anda Evren diye anlattığınız hikaye, birebir Tasavvuf'ta da var, tabi ki dili ve anlatımı biraz farklı ama inanın hikaye aynı. 

Yani buradan çıkan sonuç, Kuantum fiziği, Enerji adına ne derseniz deyin sonuçta yıllar önce de Evren hep üzerinde konuşulan bir kavram. Mesela Semazenlerin dönmesi, dönme hızı, semaya yükselmeleri ile vücut çakralarınızın direk bağlantısı var. Dönmenin yarattığı şey ise Enerji.

Neyse biz EVREN'in hikayesine dönelim... Aşağıdaki anlatım ETV'dendir.

Tanrı Evren'i yarattıktan sonra, son derece mutlu bir şekilde yaratımını seyrediyordu. Sonsuz bir boşluk, uçsuz bucaksız bir Evren. istediği zaman istediği yerde olabilir, istediği gibi Evren'i küçültüp büyütebilirdi. ZAMAN denilen kavramı da henüz yaratmamış olduğu için, sonsuzdan gelip sonsuza gidiyordu. Derken bir gün bunun ne kadar sıkıcı olduğunu fark etti ve biraz daha " değişik şartlar " yaratmak istedi. kendi gücünü, yaratıcı gücünü tekrar tekrar fark edebilmesi, bu oyunu daha keyifli hale getirecekti.


Oyunu daha keyifli hale getirmek için kendi kendine ilk yarattığı engel, gezegenler oldu. Böylece koca boşluklar içinde ilk defa " madde " var olmuştu.Yani mekan yaratıldı, boyutlar oluşmaya başladı. Büyük bir zevkle yarattığı gezegenlere bakmaya devam ederken bir şey fark etti. Bu gezegenler üzerinde olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordu. Yukarı yıldızlara bakmanın, nefes almanın, zaman ile var olmanın ne olduğunu hala deneyimleyememişti. 


Gezegenler üzerinde var olabilecek canlılar yaratmaya başladı, ama bir eksik vardı. Hala, sadece dışarıdan bakan bir gözlemciydi. kendini, yarattığı her canlı varlığın içine yerleştirdi. İşte bu arada, YAŞAM denilen deneyimi tam olarak anlayabilmek için küçücük bir değişiklik yaptı; Her doğan canlının içine kendini yerleştirdi, ama onların bunu unutmasını sağladı. Böyle Tanrı olarak - tanrı olduğunu bilmeden - hayatı bire bir deneyimleme fırsatını yaratmış oldu.


Yarattığı canlıların, aslında neden yapılmış olduklarını unutmasını sağladı, ama aynı zamanda bu canlıların, " tekrar " ne olduklarını hatırlayabilmelerine de izin verdi. İlk olarak, bütün güçleriniz içimize yerleştirdi. İkinci olarak da, elimize bize bu yolculukta yardımcı olabilecek en güzel haritayı verdi : Duygularımız.


İşte bugün tanrı, var olmanın, yaşamanın, zaman ve mekan gibi engellerle birlikte yoğrulmanın ne demek olduğunu bizim sayemizde deneyimliyor. Biz ağlarken ağlamayı, gülerken gülmeyi, nefret ederken nefret etmeyi, uyurken uyumayı birlikte deneyimliyor.

Sonra ....Aykut Oğut şöyle bir yorum yapıyor ki, katılmayan arkadaşımız olabilir mi?

Gülümsediğiniz, zevkten dört köşe olduğunuz, umutla geleceğe baktığınız, sevgi ile sarıldığınız, yüreğinizin pır pır ettiği her an TANRI'nın içinizde olduğunuzu bildiğiniz anlardır. Depresyona girdiğiniz, yoksul olduğunuz, mutsuzluktan kendinizi öldürecek gibi hissettiğiniz her an ise, TANRInın uzaklarda bir yerde olduğunu sandığınız anlardır.

Evet, EVREN tanımı ile ilgili ilk yazı bu kadar, bundan sonrakilerde AO'nun deneyimleri ve o deneyimlere karşılık en azından benim hayatımdaki deneyimlerimle devam edeceğiz ....

Sevgilerimle,
Haluk
10.10.2010 12:15

Tavsiye : Evrenden Torpilim Var .....


Bugün sizlere okuduğum bir kitaptan bahsedeceğim, sanıyorum en çok satanlar listesinde olduğu için bir çok arkadaşım da okumuştur. Okumayan arkadaşlarım varsa hemen yapması gereken şey, sokağa çıkar çıkmaz bir kitapçıya giderek bu kitabı almasıdır. Adı EVRENDEN TORPİLİM VAR .....Aykut Oğut

Kitabı yazan vatandaşla uzaktan yakından bir alakam yok, onun da reklamını yapmıyorum, zaten onun da benim reklamıma gereksinimi olduğunu sanmıyorum.

Kitap son derece akıcı, rahat, kolay anlaşılır şekilde yazılmış. Bir Türkün yazması, kendi yaşamındaki örnekleri aktarması kesinlikle bir artı. Yabancı kitapların tercümelerini çok sevmiyorum, onların yaşam standartları bize göre çok farklı. O yüzden verdikleri bir çok örnek bizim örf, adet ve yaşam tarzımıza uymuyor. Ama bu kitapta verilen mesela bir kıskançlık örneğini biz alasıyla yaşıyoruz.

Ben kitaptan anladığımı söyleyeceğim, Ne isterseniz Evren bunu yerine getirecektir. Yaşadığınız her şeyden SİZ sorumlusunuz, sakın bir başka SORUMLU aramayın.

Bu kitap konusunda bir seri yazı dizim olacak, o yüzden kitabı size tavsiye ederek başlayacağım ve ilk yazım da kitaptaki EVREN'in oluşumunu anlatarak başlayacağım.

Daha sonra sizlere bu kitabı okumadan önce ve okuduktan sonra olanları, yaptıklarımı ve yaşadıklarımı anlatacağım. 

Ancak kitabı okuduktan sonra şunu gördüm, ben bu kitapta yazan bir çok şeyi farkında olmadan yapıyormuşum, siz de okuduğunuz da göreceksiniz. Yapıyormuşum dedim, çünkü yaptıklarımın ne olduğunu ve nasıl yaptığımı kitabı okuduktan sonra öğrendim.

Mesela benim HAYAL DÜNYAM mantarım var, dört sene yapmıştım, istediğim şeyleri onun üzerine iğnelemiştim; annem, babam, kardeşim, oğlum, sevgilim, sevgilimin oğlu, kankam, 6 tutmuş bir loto, Botswana odaklı bir Afrika haritası, vs ....Ne istediklerimi o zaman mantara yapmıştım, ama bunları evrenden istediğimi bilmiyordum, hadi bakalım isteyelim diye yapmıştım veya yapmışım.

Hayal Dünyamı bundan 20 gün evvel yeniledim, yani bu kitabı okuduktan sonra, zaten sonrasını sizlere anlattığımda olanları siz de göreceksiniz.

Anladığım kitabı okuduktan sonra anlıyorum ki, ben zaten evrenle konuşuyor ve istediklerimi oraya bildiriyormuşum :)

Neyse, ilk yazı için bu kadar tanıtım yeter. İlginizi çekti mi bilemem ama EMİN OLUN, kitabı aldığınızda ve okumaya başladığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Sevgilerimle,
Haluk
10.10.2010 11:30