1 Mart 2011 Salı

Hazar'dan ....Müzik ile konuşmak


Hemen şimdi yarım saatte bir yazı yazacağım; ne zamandır yazmıyordum da.
 

Derslerimden birinden okumam gereken bir yazıyı, gece yarısı gerçekleştiriyordum. Birden birde aklımda öyle şeyler canlandırdı, öyle bir yazma isteği uyandırdı ki bu okuma; kendimi tutamayarak yarım saatlik bir araya tabii oldum. 

Şimdi yazacaklarımı lütfen arasıra gözlerinizi kapayarak aklınızda canlandırmaya çalışın (yoksa bir anlamı olmaz), zira ben hayalden hayale uçarak; yapmak zorunda olduğum okumamı dayanamayıp yarıda keserek bu yazıyı yazma cüreti gösteriyorum, yarın ne yapacağım kim bilir!

Müzikten oluşan bir toplum düşünün. 

Nasıl yani, o ne demek? 

Hani hep fantastik kurgu filmlerinde abuk subuk diller oluştururlar. Abuk subuk sesler çıkartan yaratıklar filan olur hatta. Ama benim bahsettiğim toplum, bizzat sizin bizim gibi insanlardan oluşuyor. Ve konuştukları dil, müzik! Notalar! 

Biliyorsunuz, notalar ile üretilebileceklerin sınırı yoktur. Öyle ki, bu notaların kurgularıyla öyle bir gramer oluşturuluyor ki, insanlar birbirleri ile iletişimlerini melodiler ile kuruyor. 3. oktav Do’dan bir ince oktavda Si’ye geçince merhaba denmiş oluyor mesela. 

Bu şekilde insanları muhabbet ettirin aklınızda. Nasıl bir cümbüş olacaktır! 

Hayatın her yerinde müzik. 

Şimdi işe biraz daha renk katalım, tatlandıralım. 

Her konuşmanın bir ruhu vardır hani; her diyalogu götüren bir atmosfer bulunur. Bu tip hislerin müzikle verilebildiğini biliyoruz, neden burada da olmasın o zaman? İki sevgili canlandırın aklınızda. Birbirlerine aşklarını ilan ediyorlar. Aklınızda melodisi canlansın tam anlamıyla! Öyle bir harmoni oluşsun ki, birbirini takip eden solo sesler ile duyanların/bakanların yüzleri gülümsesin. 

Hatta ve hatta, ikisi aşk ile muhabbet ederken, seslerinden oluşan armonide boğulalım biz. İki adet daha insan düşünün, birbiriyle tartışarak kavga etsinler. İşte buradaki mükemmel uyumu ve müzikle yaratılan ihtişam dolu gerilimi canlandırın lütfen. Klasik eserlerde duyduğumuz atışmaları diyaloglara yedirin. 

Ve şimdi de 3-5 kişiyi saçma sapan birbirlerine laf atarken, seviyesi düşük olan bir tartışma sürdürürken canlandırın. Bunların amelodik hikayesinin kulaklarda bıraktığı acıyı ve dinlenemezliği hissedin. Hatta bu o kadar abartı olsun ki, siz bunu dinlemek istemeyerek odadan kaçın gidin. 

Müzik diliniz o kadar içinize işlesin ki çevrenize hasıl olan bu mükemmel armonik dünyanın farkına varmayın! Sizin için normal olan, başkası için büyüleyici olsun. Elin adamı dilinizi öğrenmeye çalıştığında, çocukluktan sesi bu şekilde gelişmediği için istediği iletişimi sağlayamasın. Üstüne, onun kendi dilindeki konuşmasını o kadar estetikten uzak bulun ki, burun kıvırarak bakın ve dinlemeye tenezzül etmek bir yana, öğrenmeye dahi çalışmayın. 

Ah ne kadar da mükemmel bir rüya. Yalnızca keyif almak adına arkadışınızla muhabbet etmek! 

Fakat, şu da olmazsa olmaz: İç dünyamızın iletişimimize etkisi. Her konuşmak istediğimizde, o anki ruh halimize göre farkında olmayarak seçtiğimiz bir melodi düşünün. 5 gün sonra tekrar etmek istediğinizde her anı ile tekrarlayamayacağınız bir ruh.

Şimdiki halimizden pek de farklı değil; ne de olsa kelimeler ve cümleler, mimikler ve ses tonu ila vurgudan yoksun olunca pek bir zayıf kalıyorlar. Belki de bu yüzden her kitabı okuyan farklı bir dünya yaratıyor kendine. 

Amanın, bir anda kendi dünyama döndüm. 

Her neyse, yarım saatte geçmedi gerçi, fakat, o dünyadan bir kez çıktım mı, tekrar girmek için, tekrar kendimi kaptırma safhasını yaşamam gerekecek.

Umarım aklınızda kafamdan geçenleri canlandırabilmişimdir. Halbuki kafamdaki o mükemmel dünyanın pek az tasvirini yapmışken nihayete erdi yazım. O zaman ben kulağımda Jethro Tull – Wond’ring Again’im ile kitabıma dönerken sizi de kendi dünyanızla başbaşa bırakıyorum. 

A.Hazar İlhan 6/3/08 02.30