elazığ, urfa, diyarbakır, antep, sivas yöre türküleri dinledik
vazgeçilmez çiğ köftelerden yedik ve halay çektik
iki nokta çok dikkatimi çekti
birincisi
benim bir yörem yoktu
elazığ'lı sinan, akçaabat'lı yekta kendi yörelerini, türkülerini kendilerinden geçerek söylerken biz
magazinsel takiple edindiğimiz ve ezberlediğimiz şekilde katıldık
istanbul doğumlu veya çocukluğunu ve gençliğini istanbul'da yaşamış insanların bir yöresi yok, o
kimliğe sahip değiliz, olanların da bir elazığ'lı, bir diyarbakır'lı gibi sahip çıktığını söylemek ne derece
doğru olur bilemiyorum
aynı türküyü sinan söylerken seyrettim, o kadar içten ve severek söylüyordu ki
ben ise rakı içip, çiğ köfte yiyip kulaklarımın pası silinsin diye gittim, o yöresini yaşadı
yekta'nın akçaabat ekibinin paris'te en çok ödül alan ekip olduğunu söylerken duyduğu gurur
yüzünden belli oluyordu
yöresel kimlikler çok önemli
askerlik yapanlar bilir, generali tanısanız, orada yörenizden bir onbaşının, çavuşun size yapabileceği
yardımı yapması olanaksızdır
bir diğeri de
gecenin ilerleyen saatlerinde yaşları 20-25 arası bir grup geldi, halay zamanıydı ve piste çıkıp o kadar
güzel oynadılar ki
bu da folklor kültürümüzün gençler tarafından hala ne kadar sevildiğini gösteriyor
sinan, cem, serpil, yekta, yıldız, attila, murat baktım bir ara herkes sahnede
özetle, yöresel kimlik taşımak herhalde çok güzel bir duygu olsa gerek, SIRA gecesine gelen insanlar
bunları benden farklı yaşadılar, o yüzden de çıkarken yüzlerindeki mutluluk çok farklıydı
basit bir etkinlik buluşması değildi
en azından kendi adıma bu SIRA gecesinden, bu geceyi ayarlamakla ve onları ve kendimi mutlu
edebildiğimi düşünerek mutlu ayrıldım.
sıra gecesinin diğer fotoğraflarını görmek isterseniz http://www.halukilhan.com/SiraGecesi/index4.html
sevgiler,
haluk
15.07.2008