9 Temmuz 2010 Cuma

İki film ...iki yorum

Pazar ve Pazartesi iki tane film seyrettim, bir tanesi " Mesajcı " diğeri de " Yalanın Keşfi".


The Messenger - Mesajcı aslında pek alışık olmadığımız bir konu işlemiş, 2008 Amerikan yapımı bir film. Aslında burada filmden bahsetmeyeceğim, konusunu kısaca açıkladıktan sonra üzerine yazacağım. Filmin konusu, Amerikalı askerlerin çeşitli ülkelerde yapmış oldukları operasyonlarda ölenlerin ailelere bildirimi ve bu bildirimler sırasında yaşanan ailelerin ve mesajı verenlerin dramı.

Biz de nasıl yapılıyor bu bilmiyorum gerçekten, filmde aileye 2 veya 3 asker gidip, işte size bildiririz ki, kızınız, oğlunuz, eşiniz şunu yaparken ölmüştür, derin üzüntülerimizi sunarız, sizinle irtibata geçeceğiz falan deniyor.

Ne kadar büyük bir acı olduğunu bilmiyorum ve yaşamayanların da anlayacağını sanmıyorum, hani bazı konularda herkes ahkam keser de, böyle bir konuda bu acıyı yaşamayan birisi, acınızı anlıyorum diyebilir mi?

Bazen yazılarımda belirtiyorum, her türlü ölüm, vefat var, anne, baba, kardeş..tamam acıları da büyük ama bir evlat acısı herhalde hepsinden farklıdır, daha yıkıcı ve yakıcı. Hele bu evladınızı anlamsız savaşlar da bir hiç yüzünden kaybettiyseniz. Benzer savaşları bizim ülkemizde yaşıyor, bir sürü şehitler veriyoruz. Gencecik fidanları kaybediyoruz, ve ne için kaybettiğimizi bile bilmiyoruz.

Neyse amacım olayı siyasi söyleme dökmek değil, ama bu mesajların insan da yarattığı etkiyi ve psikolojiyi çok iyi anlatmışlar. Günde iki belki üç kez farklı ailelere giidp, oğlunuz, kızınınız şu çatışmada öldü demek herhalde her babayiğidin harcı olmasa gerek. Böyle bir mesleğiniz veya bu işi yapan birisi olmayı istemezdim doğrusu, seyrederken bile çok etkilendim ki yaşamak herhalde çok daha acı olur.

İkinci film ise " Invention of the Lying ", yani yalanın, yalan söylemenin keşfi. Film komedi demiş ama pek güleceğinizi sanmıyorum, yani komik değil.

Konusu kısaca, tüm ülkede yalan söyleyen yok, yalan keşfedilmemiş henüz, herkes doğrucu, ne düşünüyorsa söylüyor, kimse alınmıyor, kızmıyor, kim kime ne derse herkes birbirine inanıyor. Sonradan adamın birisi yalanı tesdüfen keşfediyor ve film başlıyor.

Bu konuda da söylemek istediğim, diyalaogları görünce, gerçekten her şeyin doğrusunu söylemek ne derece doğru diye düşündüm. Mesela, iş yerinizde yandaki arkadaşınızın sizin hakkınızda hiç yalan söylemediğini düşünsenize..veya. İşi arıyosunuz, bugün gelmeyeceğim, neden hasta mısın? Hayır bugün canım işe gelmek istemiyor...gibi diyaloglar, veya beni gerçekten seviyor musun gibi bir soruya, hayır seni gerçekten sevmiyorum, sadece güzel yemek yaptığın için seninle birlikteyim...gibi geçen diyaloglar, veya kusura bakma ama yarın seni kovacağım diyen patrona, kovarsan kov zaten ben de sen den nefret ediyorum ve karınla yatıyorum ...gibi diyaloglar..

Tamam bugün hepimiz YALAN deyince mutlaka savunmuyoruz ama bazen de gerekli değil mi, sevgiliniz, eşiniz size mükemmel bir sofra hazırladığında, berbat bir yemek yapmışsa, gerçekten kaç kişi o yemeğe berbat olmuş diyebiliyor :)

Yalanın da renkleri var, beyaz yalan, pembe yalan, yeşil yalan..bir de zararlı yalan, zararsız yalan ..özetle yalanın keşfi aslında güzel bir konu işlemiş.

Düşünsenize, yalanın olmadığı bir dünya......Nasıl buldunuz? Biraz zor değil mi :))))

Sevgilerimle,
Haluk
05.01.2010 10:00