9 Temmuz 2010 Cuma

Boşluğa düşmek ...

Sanırım birçoğumuzun yaşadığı ama adını koyamadığı bir durum. Hani bazen kendimizi sorguladığımız, ne istediğimizi, mutlu olup olmadığımızı, yaşamak istediklerimizi yaşayıp yaşamadığımızı hissedemediğimiz zamanlar.


Bugün arkadaşımla sohbet ederken, sen mutlu musun, istediklerini yaşayabiliyor musun diye sordu. Kendimce yanıtlar verdim, mutluluğu anlık olarak düşünmediğimi, genele yaydığımı, anlık mutlulukların da, mutsuzlukların da olabileceğini anlattım. Sonra ben ona sordum, sen mutlu musun peki diye? Bilmiyorum dedi. Sonra ilave etti, peki ben mutlu olduğumu bilmiyorsam acaba mutsuz muyum?

Aslında ikisi arasında kalmak sanırım boşluğun tam bir tanımı, ne için yaşadığını irdelemeye başlamak.

Birçok sohbetin ana konusudur mutluluk ama hiç kimse tarifini yapamaz veya herkes ne olduğunu bilir ve kendince tarif yapar ama genele baktığınızda kimsenin tarifi birbirini tutmaz. Benim bu yazım aslında bir mutluluk tanımı değil, tam tersi bu mutluluk ve mutsuzluk ikilemi yaşayan insanların duydukları sıkıntı.

Boşluğa düştüğünüz de ne hissedersiniz? Normal olarak sanırım bu boşluğu doldurmak için bir şeyler ararsınız diye düşünüyorum. Nedenini bilemediğiniz bir durumdur, ne aradığınızdan da emin değilsinizdir. Beklentiniz bir şeylerin olmasıdır.

Bunu arkadaşıma sordum, seni bu sıralar da en çok mutlu eden şey ne peki, ne yapınca buralardan uzaklaşıyorsun, beynini rahatlatabiliyorsun dedim.

Balık tutmak dedi. Balık tutarken tamamen oltama, denize ve balığa yoğunlaşıyorum. O anda aklıma başka hiç bir şey gelmiyor. Sonra oltama balık takıldığını anlıyorum, heyecanlanıyorum, sonra oltamı çekiyorum, balıkları ayıklıyorum oltadan. Müthiş bir keyif alıyorum, o kadar mutlu oluyorum ki. Hiç bitmesin istiyorum o an.

Aradığını bulduğuna inanıyor, en azından o anı yaşarken mutlu olduğunu biliyor, artık kıyas yapacak, referans alabileceği bir nokta var. Nitekim eskisiyle mukayese ettiğinde, kendisine ait zaman ayırmayı balık tutmak için kullanmaya başlamış. Yani, nerede mutluysa onu yaşamak, onu yapmak istiyor.

Bazılarımız içinse bu boşluğu en güzel dolduran yer neresi, tahmin edersiniz ki, internet. Onlarca site, eğlence, oyun, forum, arkadaş siteleri. Herkesin kendine göre aradığını bulduğu veya bulmaya çalıştığı yer.

Ancak orada şöyle bir sıkıntı var, balık tutarken siz yalnızsınız, kendinizsiniz. İnternet sizi yalnızlıktan kopartıyor, zamanınızı öyle çok sizden alıyor ki, normal yaşantınızı etkilemeye başlıyor. Bir şeyler aramak, deşarj olmak için girdiğiniz ve yaptığınız şeyler sizi bağımlı hale getiriyor. Aklınız orada kalıyor, her ne yaparsanız yapın, o yaptığınız çabuk bitsin diye uğraşıyorsunuz. Boşlukta dolaşırken bir yardımcı bekler konumuna geliyorsunuz. Birileri olmalı, bir şeyler olmalı ki kendinizi iyi hissedebilseniz.

Sanırım boşluğa düşmenin en büyük dezavantajı da bu, paylaşılmayan yalnızlık, sevgi eksikliği değil belki, ne yapıyorumun sorgulanması.

Kurtulmak yine sizin elinizde, boşluğun nedenini çözmek zorunda olan sizsiniz. Yaşamınız da nelerin yolunda gittiğini, nelerin gitmediğini bilen de sizsiniz. Eşiniz, sevgiliniz, aileniz, arkadaşlarınız, işiniz daha birçok neden olabilir. Ancak bu çözüm de yalnızsınız. Ya aramaya devam edeceksiniz veya çözüp rahatlayacaksınız.

Çok sevdiğim bir arkadaşımdan mail aldım geçen gün, özetle; net dünyasından çıkıyorum, bana birçok arkadaş, dost kazandırdı ama benden de çok şey götürdü diye arkadaşlarına veda mesajı atmış. Tanıyorum kendisini, boşluğunu uzun zaman nette dolaşarak geçirenlerdendi. Sonra da böyle radikal bir kararla netten ayrıldı. Umarım doğru karar almış ve uygulamıştır.

Sevgilerimle,

Haluk