Ancak, filmi seyrettikten sonra çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Bugün Amerika'da hala bilim adamları ve halk ikiye bölünmüş durumda, sene 2005 hatta 2006, halbuki bu araştırmaların yayınlandığı tarih 1948. Neredeyse 57 yıl önce.
Filmde aslında bizden de çok şey buluyorsunuz, seksin ne kadar rahatsızlık veren bir konu olduğunu, rahatça konuşulamadığını, insanların gizli dünyalarında neler yaşandığını, peki gerçekten içimizden kaçımız bu gizli dünyayı bir başkasına açıyoruz. Hala konuşamadığımız ne çok şey var. Halbuki SEKS değil mi bizleri birbirine en yakın hale getiren, tabularımızı yıkabileceğimiz anlar geldiğinde, kaçımız buna cesaret edebiliyor? Hala bir çok şeyi ayıp saymıyormuyuz? Bırakın paylaşmayı, söz konusu edildiğinde kapamak için neler yapıyoruz. Çünkü seksi bilmiyoruz. Seksi sadece bir cinsel birleşme olarak ele alıyoruz ve birleşme sağlanıyorsa her şey normal geliyor bize. Şimdi biraz daha gelişmiş olsak da seksi genelevlerde öğrenen, ilk tecrübesini oralarda yaşayan bir erkek toplumu değilmiyiz sonuçta. Bunu inkar edebilirmiyiz?
Geçen bir arkadaşım espri olsun diye bir fotoğraf göndermiş. Eski siyah-beyaz bir fotoğraf, başlıkta gülerek şöyle demiş: Eski anılarınızı canlandırıyoruz:)), fotoğrafta iki ergenlik çağda erkek çocuk var sanırım 14 15 yaşlarında, birisi pantalonunu indirmiş eşeğin arkasında diğeri de eşeği tutuyor. Bunu acaba bugün hiç kimse yapmıyor diyebiliyormusunuz?
Geçenlerde yayınlamıştım, Kinsey'in yaptığı araştırmanın bir benzeri Türkiye'de yapılmıştı ve Hürriyet gazetesi bu araştırmanın sonuçlarını Türkiye'de Cinsellik diye duyurmuştu, oldukça kapsamlı yapılan bu araştırmayı ben sizler için özetlemiştim, anımsamıyorsanız benim ARAŞTIRMA yazıma tekrar bakabilir. Bu özet de de aşağıda 1948 yılında bulunan sonuçlardan farklı bir sonuç olmadığını göreceksiniz.
Sonuçta seks hala bir tabu, bakmayın öyle televizyonlarımızda, metropollerde ortalıklarda yaşananlara, başkalarının yaşadıklarından büyük keyif alıp, kendi yaşamımızı son derece kapalı tutuyoruz. Evli bir bayan arkadaşımın bahsettiği bir şey vardı, 10 küsur senedir orgazmı yaşamadım, ne olduğunu sadece duyuyorum, bundan eşime söz edebileceğimi de zannetmiyorum, çünkü nereden duyduğumu, kimlerle konuştuğumu araştırır, beni çok üzer diyordu. Düşünebiliyormusunuz, bunu konuşamıyoruz bile, bırakın karşılıklı yaşatmayı, denemeyi.
Bir iddiam var, eğer bunu bir şekilde aşabilseydik, yani evli çiftlerin veya sevgililerin cinsel yaşamlarını konuşabilmelerini, birbirlerinin nelerden zevk aldığını anlatabilmelerini, cinselliğin, seksin bu iki kişi arasında yaşanabilecek en güzel şey olduğunu, seksin bir boşalma veya orgazm yarışı olmadığını anlatabilseydik veya inandırabilseydik ACABA boşanmalar, ayrılıklar, sevgilerin bitmesi, paylaşımların azalması ve monotonluk, aynı şekilde bir çok beraberliğin bitmesini engelleyemezmiydik?
Bizim toplumumuz, erkeğimiz, kadınımız, bırakın seksi, sorunu varsa evliliği ile yaşamış olduğu sıkıntıları bile bir danışman ile paylaşmayı sevmiyor ki. Başarısız olma bizde dünyanın sonu, başarıyı da kendisiyle özdeşleştirme var işin içinde, yani seksi bir bütün olarak görmüyoruz, boşalmaya yarayan bir araç olarak görüyoruz. O yüzden değil mi, eskiye nazaran daha azalsa da, kadının en çok şikayet ettiği, erkeğin seksten sonra poposunu dönüp uyuması veya anında yataktan fırlaması, olayını hala yaşıyoruz, çünkü paylaşılan bir orgazm değil, bir boşalma ve boşalma karşılıklı yaşanmadığı için bireysel şekilde kalıyor. Gerçekten karşılıklı çiftin bir boşalma yaşadığı anda herhangi birisinin anında fırladığına herhalde hiç şahit olmamışsınızdır.
Bir çok defa duyduğum Kadının orgazm olmaması konusunda ise kısaca seks guru'larından birisinin söylediğini söyleyeceğim. Adını anımsamıyorum, bu adam der ki "Orgazm olmayan kadın yoktur, sevişmeyi bilmeyen erkek vardır." Ne derece doğru bilemeyeceğim ancak işin gerçeği şu ki (tabi benim inancım) seks, karşılıklı beğeni ve sevgiyle yapıldığında ve sonuca odaklı olmadığı sürece iletişimin en güçlü olduğu andır. O yüzden sevdiklerimizle, beraber olduklarımızla, eşlerimizle seksi konuşabilmeliyiz, düşüncelerini öğrenebilmeliyiz, ne arzu ettiğini bilmeliyiz ki, paylaşabilelim.
Ben bir uzman değilim sadece yaşadıklarım, tecrübelerim ve seyrettiklerimle bu yazıyı yazdım, muhtemelen katılan olacaktır, katılmayan olacaktır veya bu yazıyı yazdığım için eleştiren ve sitenin seviyesini düşürdüğümü söyleyen de olacaktır. herkesin eleştirisine sonsuz saygım var....
Aşağıda Kinsey ile ilgili küçük bir araştırma yaptım nette ve hem Kinsey hakkında, hem film hakkında biraz bilgi vermek istedim. Umarım beğenirsiniz.
Sevgilerimle...
18 Aralık 2005
======================================
Bugünlerde sinemalarda oynayan "Kinsey" adlı film, bir dönem Amerika'ya, hatta tüm dünyaya damgasını vurmuş bir bilimadamının, Alfred Kinsey'in hayatını ve çalışmalarını anlatıyor. Kinsey, 50 yıldan uzun bir süre önce Erkekler ve Kadınların Seksüel Davranışları" adlı araştırmasının sonuçlarını açıkladığında Amerika'da seks hakkındaki birçok anlayış yerle bir olmuştu. 18 bin kişiyle görüşülerek yapılan araştırma, Amerikalı erkeklerin yüzde 37'si, kadınların da yüzde 13'ünün en azından bir kez eşcinsel ilişki deneyimi yaşadıklarını ortaya koyuyordu. Yine araştırmaya göre kadınların yüzde 62'si mastürbasyon yapıyordu, erkeklerde bu oran yüzde 92'ydi. Amerikalılar evlilik öncesi seksi olağan karşılıyordu. Evli erkeklerin yarısı, kadınların ise dörtte biri eşlerini aldatıyordu. Doğal olarak araştırma sonuçları halkı şoke etti. Evlilik dışı tüm ilişkilerin yasak olduğu, hatta bazı eyaletlerinde evliliklerde oral seks gibi bazı seks davranışlarının yasalara aykırı olduğu Amerika'da ortalık karıştı. Tabii o günden bugüne çok şey değişti. Yalnızca Amerika'da değil, pek çok ülkede seks' artık bir tabu değil. Kitle iletişim araçlarının bu denli geliştiği, 'internet'in hayatımıza girdiği bu yüzyılda seksle ilgili 'yasak', günah', 'gizli' sayılan her şey rahatlıkla konuşulabiliyor. Bu da Kinsey'den sonra seksüel davranışlarla ilgili yapılan araştırmaların sonuçlarının çok daha değişik olabileceği ihtimalini düşündürüyor. Ama herkes bundan emin değil...
========================================
Doktor Albert Kinsey, 20. yüzyıl tarihine damgasını basmış bir kişilik. Çocukluğumdan beri hep adını duyardım: Daha çok "Kinsey Raporu" biçiminde. Bu "rapor"un önce 1948'de yayınlanmış "Erkeklerin Cinsel Davranışları" ve bunu izlemiş "Kadınların Cinsel Davranışları" adlı iki temel kitap anlamına geldiğini sonraları öğrenecektim. Önce Harvard'da zooloji üzerinde çalışan bu kendine özgü bilim adamı, Indiana Üniversitesi'nde biyoloji öğretmeye başladığı yıllarda, özellikle öğrencileriyle yüzyüze yaptığı konuşmalardan yola çıkarak, Amerika gibi büyük ve çağdaş bir ülkede insanların cinsellik konusunda ne kadar sıkılgan, bilgisiz ve çaresiz olduklarını farkediyor. Cinsellik, bu temelde püriten toplumda hep bilinmezden gelinmiş, üzerinde konuşulması ayıp sayılmış bir olay. Oysa Kinsey farkediyor ki, o genç insanlarda bile büyük sorunlar var. Dinin, geleneksel ahlakın ve yasaların yasak saydığı şeyleri hemen herkes yapıyor ama kimse itiraf etmiyor. Bunun üzerine, ünlü soruşturmalarına başlıyor. Birkaç öğrencisi ve eski öğrencisi olan karısıyla birlikte, tüm ülkeyi tarıyor, ev kadınlarından bürokratlara, sokaktaki adamdan öğrencilere, eşcinsellerden fahişelere binlerce insanı konuşmaya ikna ediyor. Ve ortaya, Amerikan erkeği ve kadını, ama sonuç olarak tüm çağdaş toplumlar üzerine paha biçilmez yapıtlar çıkıyor. Film, son ayların birbirinden ilginç biyografileri arasında özel bir yer tutuyor. Carter Burwell'in benzersiz müziği eşliğinde, insanoğlunun en gizli yanlarına doğru yapılmış bir büyük yolculuk bu. Bu yolculuğun unutulmaz aşamalarından birinde, Kinsey kendi karmaşık cinselliğini de keşfediyor ve biseksüel bir asistanıyla yatağa giriyor. Bir diğerinde, son derece katı ve bağnaz bir Hıristiyan olan öz babasını bile sorguya çekiyor ve yaşlı adamın çocukluğundaki en gizli olayı öğreniyor. Film boyunca seksin insanoğlu için önemi kadar, cinselliğin nasıl hep bir sahtelik ve yalan duvarı ardında saklandığı da çok iyi beliriyor. Ama acaba Kinsey cinselliği biraz aşırı biçimde sayılara ve istatistiklere mi indirgiyordu? Ya cinsellikteki sevgi olayı? Ya aşk? Filmin sonundaki bir cümlesi, belki buna bir açıklama. Şöyle diyor: "Aşk ölçülemez. Oysa ölçüsüz bilim olmaz. Onun için aşkı hep dışarda bırakmayı seçtim." Evet, cinselliği araştırırken duyguları ihmal etmek, seksin ayrılmaz parçası olan aşkı unutmak... Belki Kinsey'in temel eksiği buydu. Ve belki biraz da bu yüzden 1950'lerin hoşgörüsüz Amerika'sı, onun çanına ot tıkadı, çalışmalarını engelledi. Ama eğer Kinsey olmasaydı, bugün en saklı konular üzerinde bile rahatça konuşma imkanımız olacak mıydı? Seksi tartışabilecek miydik? Bu çok güzel çekilmiş ve oynanmış film, bize sinemada ilk kez Kinsey'in dehasını ve önemini hatırlatırken, bu soru üzerinde düşünmeye de çağırıyor.