Aykut Oğut, Evren'i hocası Mike Dooley'in yazmış olduğu LOST isimli kitaptan anlatmış. Bakın Evren'in hikayesi nasıl.
Bu arada aşağıdaki hikayeyi okumadan önce, ben bu konuyla ilgili bir şey anlatacağım.
Geçen hafta Eray buradayken İstanbul bayimiz Muzaffer bizi ziyarete geldi, ofiste toplantımızı tamamladıktan sonra hadi Ulus Kahve Dünyasına gidelim dedik, orada laf lafı açtı ve konu bu Evren'den açıldı, ben heyecanla okuduklarımı aktarmaya başladım. Muzaffer dinledi dinledi, sonunda dedi ki; Haluk bey ben bu kitabı okumadım ama Tasavvuf okudum. Sizin şu anda Evren diye anlattığınız hikaye, birebir Tasavvuf'ta da var, tabi ki dili ve anlatımı biraz farklı ama inanın hikaye aynı.
Yani buradan çıkan sonuç, Kuantum fiziği, Enerji adına ne derseniz deyin sonuçta yıllar önce de Evren hep üzerinde konuşulan bir kavram. Mesela Semazenlerin dönmesi, dönme hızı, semaya yükselmeleri ile vücut çakralarınızın direk bağlantısı var. Dönmenin yarattığı şey ise Enerji.
Neyse biz EVREN'in hikayesine dönelim... Aşağıdaki anlatım ETV'dendir.
Tanrı Evren'i yarattıktan sonra, son derece mutlu bir şekilde yaratımını seyrediyordu. Sonsuz bir boşluk, uçsuz bucaksız bir Evren. istediği zaman istediği yerde olabilir, istediği gibi Evren'i küçültüp büyütebilirdi. ZAMAN denilen kavramı da henüz yaratmamış olduğu için, sonsuzdan gelip sonsuza gidiyordu. Derken bir gün bunun ne kadar sıkıcı olduğunu fark etti ve biraz daha " değişik şartlar " yaratmak istedi. kendi gücünü, yaratıcı gücünü tekrar tekrar fark edebilmesi, bu oyunu daha keyifli hale getirecekti.
Oyunu daha keyifli hale getirmek için kendi kendine ilk yarattığı engel, gezegenler oldu. Böylece koca boşluklar içinde ilk defa " madde " var olmuştu.Yani mekan yaratıldı, boyutlar oluşmaya başladı. Büyük bir zevkle yarattığı gezegenlere bakmaya devam ederken bir şey fark etti. Bu gezegenler üzerinde olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordu. Yukarı yıldızlara bakmanın, nefes almanın, zaman ile var olmanın ne olduğunu hala deneyimleyememişti.
Gezegenler üzerinde var olabilecek canlılar yaratmaya başladı, ama bir eksik vardı. Hala, sadece dışarıdan bakan bir gözlemciydi. kendini, yarattığı her canlı varlığın içine yerleştirdi. İşte bu arada, YAŞAM denilen deneyimi tam olarak anlayabilmek için küçücük bir değişiklik yaptı; Her doğan canlının içine kendini yerleştirdi, ama onların bunu unutmasını sağladı. Böyle Tanrı olarak - tanrı olduğunu bilmeden - hayatı bire bir deneyimleme fırsatını yaratmış oldu.
Yarattığı canlıların, aslında neden yapılmış olduklarını unutmasını sağladı, ama aynı zamanda bu canlıların, " tekrar " ne olduklarını hatırlayabilmelerine de izin verdi. İlk olarak, bütün güçleriniz içimize yerleştirdi. İkinci olarak da, elimize bize bu yolculukta yardımcı olabilecek en güzel haritayı verdi : Duygularımız.
İşte bugün tanrı, var olmanın, yaşamanın, zaman ve mekan gibi engellerle birlikte yoğrulmanın ne demek olduğunu bizim sayemizde deneyimliyor. Biz ağlarken ağlamayı, gülerken gülmeyi, nefret ederken nefret etmeyi, uyurken uyumayı birlikte deneyimliyor.
Sonra ....Aykut Oğut şöyle bir yorum yapıyor ki, katılmayan arkadaşımız olabilir mi?
Gülümsediğiniz, zevkten dört köşe olduğunuz, umutla geleceğe baktığınız, sevgi ile sarıldığınız, yüreğinizin pır pır ettiği her an TANRI'nın içinizde olduğunuzu bildiğiniz anlardır. Depresyona girdiğiniz, yoksul olduğunuz, mutsuzluktan kendinizi öldürecek gibi hissettiğiniz her an ise, TANRInın uzaklarda bir yerde olduğunu sandığınız anlardır.
Evet, EVREN tanımı ile ilgili ilk yazı bu kadar, bundan sonrakilerde AO'nun deneyimleri ve o deneyimlere karşılık en azından benim hayatımdaki deneyimlerimle devam edeceğiz ....
Sevgilerimle,
Haluk
10.10.2010 12:15